Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk kaybettiği seçimde seçim şarkısıydı bu:
"Kılıçlar çekildi bu bir düello
Kısa çöp uzun çöpten hakkın alacak
Karanlığın sonunda güneş olacak
Geliyor Kılıçdar Kılıçdaroğlu
Hem temiz hem de dürüst bir insanoğlu
Yalanın, talanın göründü sonu
Soruyor Kılıçdar Kılıçdaroğlu."
CHP'yi takip etmek bile insanda garip bir üzüntüye yol açıyor. Mesela bir zamanlar Kılıçdaroğlu'na bu şarkıyla methiyeler düzenler, onun CHP'yi birinci parti yaptığını söyleyenler bugün "Bir susmadın be adam" muamelesi çekiyor. Anlayacağınız, CHP'de kılıçlar hep elde; düello hiç bitmiyor.
Kemal Kılıçdaroğlu epeydir suskundu; geçen akşam suskunluğunu bir video mesajla bozdu.
Genel başkanlığı dönemindeki ajans prodüksiyonu videoları gibi değildi. Ne beyaz gömleğinin kollarını sıvamıştı ne mutfaktan sesleniyordu ne de fonda sarı mutfak bezi vardı. Aksine, iki büyük Türk bayrağını dar bir ekrana sığdırabilmiş; masasında Ortadoğu hakkında yazılmış kalın bir kitap, kırmızı kaplı bir not defteri ve bir bardak su vardı. Takım elbisesi içinde gayet ciddi mesajlar verdi.
Mesajlarına geçmeden önce, suskunluğunu neden şimdi bozduğuna bir bakalım. Malum, bir süredir "İmamoğlu Suç Örgütü" soruşturmasıyla ilgili iddianame konuşuluyor. 3.900 sayfalık iddianame içinde her gün yeni bir skandal, yolsuzluk ve rüşvet sarmalı haber okuyoruz. Özgür Özel ve ekibi iddianamenin boş olduğunu söyleyedursun, işin hiç de öyle olmadığı artık CHP'liler tarafından da görülüyor. Ortaya atılan bazı iddiaların iddianamede yer almamasını dosyanın boş olduğuna karine sayıp davul dövüyorlar. Oysa bunların dosyada olmaması, aslında dosyanın ne kadar titizlikle çalışıldığını da gösterir. Demek ki savcılar her duyduklarını iddianameye koymamışlar.
Kılıçdaroğlu'nun suskunluğunu bozmasının bir başka sebebi ise CHP'nin Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'na üye vermiş olmasına rağmen, İmralı'ya gidecek ekibe üye vermemesi.
Kılıçdaroğlu, videolu açıklamasında adeta CHP'deki mevcut yönetime savaş ilan etti. Kimileri Kılıçdaroğlu ile hareket eden milletvekili sayısının giderek düştüğünü, 10'u geçmeyeceğini söylese de sanırım mesele Kılıçdaroğlu için yeni bir kurultayla CHP'nin başına geçmek değil. Bu zaten pek mümkün görünmüyor. Kılıçdaroğlu, kendi genel başkanlığı döneminde de gördüğü ve engel olamadığı İmamoğlu'nun CHP'yi ele geçirme ihtimalini ortadan kaldırmak istiyor.
"Bir siyasetçi rüşvet ve yolsuzluk sarmalına bulaşabilir ama CHP rüşvet çarkının müteahhitleriyle anılamaz" sözleriyle doğrudan "İmamoğlu suç örgütü" iddiasına atıf yapıyor ve kendisinin yolsuzluklarla mücadele eden siyasetçi imajından güç alarak CHP'lilere daha sahici bir yerden mesaj vermeye çalışıyor.
Bana kalırsa Kılıçdaroğlu'nun Cumhurbaşkanı adayı olma ısrarı da en çok bununla ilgiliydi. Anketlerin yalancı algısına mı kapıldı, yoksa ne işler çevirdiğini bildiği İmamoğlu'na CHP'nin Cumhurbaşkanı adayı olma fırsatı vermek mi istemedi? Bence ikincisi.
Kılıçdaroğlu'nun üzerine basa basa vurguladığı diğer husus ise genel başkanlığı dönemini hatırlayanlar için daha şaşırtıcı. Diyor ki Kılıçdaroğlu: "CHP, Ortadoğu'da tökezlememizi bekleyen İsrail ve Amerika belasını defetmek ve devletin âlî menfaatleri için sürecin içinde olmak zorundadır."
Bunu, daha dün hükümetin aldığı harekât kararlarına karşı çıkan; PKK ile sınır ötesinde mücadele için istenen Meclis tezkerelerine "hayır" diyen; "Ne işimiz var Suriye'de?" sorusu üzerinden Mehmetçik istismarı yapan; PKK'yı kayırdığı bu siyasetiyle Kandil tarafından alkışlanan; yuhalandığı için şehit cenazelerine katılamayan biri olarak söylemesi elbette dikkat çekici. Kılıçdaroğlu bugün, Türkiye'nin yürüttüğü Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi sürecinin doğrudan Ortadoğu barışıyla alakasını kavramış birisi gibi konuşuyor.
ABD'nin bölgede PKK'yı silahlandırma ve özerklik verme politikasına ram olmuşken bugün "İsrail ve Amerika belasını defetmek"ten, "devletin âlî menfaatleri"nden söz ediyor. Ne diyelim, darısı tüm muhalefetin başına.