Hayata geçirdiğimiz hizmetleri uzun vadeli olarak planlamak zorundayız. Kalıcı eserler bırakma iddiasında olanlar için "günü kurtarmak" yoktur, "yarını inşa etmek" vardır. Siyasi tavır ve adımlarımızı 23 yıldır bu yönde gerçekleştiriyoruz.
Bizim siyasetimiz, milletimizin sadece bugünkü ihtiyaçlarını gidermekle sınırlı değildir. Bir şeylerin ihtiyaç haline gelme potansiyelini önceden tespit edip erken önlem alma siyasetidir. Bu refleksi geliştirmenin en doğru yolu, ülkemizin gelişim potansiyellerini, küresel ölçekte üretilen bilgiyi, yeni teknolojileri ve uluslararası araştırmaları yakından takip etmek ve milli hafızayı referans almaktır.
Geleceğin ulaşımını yönlendiren küresel etkenler başlığı altında irdelediğimiz "şehirleşme" unsuru, kültür değerlerimizden soyutlanmamalı. Şehri medeniyetin vitrini, kültürün büyük aynası olarak gören; bir dil ve hafıza meselesi olarak nitelendiren Cemil Meriç'ten tutun da; mimarlık düşüncesi özelinde "şehrin ahlakı" kavramını literatüre kazandıran Turgut Cansever'e kadar birçok kıymetli isme müracaat etmek zorundayız.
Samiha Ayverdi'nin "şahsiyeti, lisanı, kültürü, ruhu olan şehir" yaklaşımına, Ahmet Hamdi Tanpınar'ın; şehri zaman, hafıza, ritim ve kültürel süreklilik bağlamında çözümlemesine ihtiyacımız var.
Dünya nüfusu her geçen gün artıyor ve bu insanların giderek daha büyük bir kısmı şehirlerde yaşamayı tercih ediyor. Bu durum, şehirlerin kendi ihtiyaçlarını yeniden düzenlemesine yol açıyor. Söz konusu ihtiyaçların başında ise "ulaşım ve barınma" gelmektedir.
Nüfus artışı, bizi, aynı fiziksel alanda daha fazla insanı daha verimli taşıyacak ve yaşatacak sistemler geliştirmeye zorluyor. Mobilite ihtiyacı büyüdükçe alternatif ulaşım ekosistemleri de çeşitleniyor. Toplu taşıma, taksi, bisiklet ve scooter paylaşımının tek bir uygulamada birleştiği akıllı sistemler zorunlu hale geliyor. Ulaşımla birlikte depreme dirençli, çevreci barınma alanları da en önemli gündem maddesidir. Elbette ki burada belediyecilik anlayışının daha duyarlı bir noktaya gelmesi zorunluluğu vardır.
Dünya nüfusunun %50'si şehirlerde yaşamaktadır. 2050 yılında bu oran %70'e varacaktır. Dünya ekonomisinin %90'dan fazlası kentsel alanlarda üretilecek. Bu nedenle ulaşıma yönelik talep iki katına çıkacaktır. Bununla birlikte birçok ülke 2050 yılına kadar ulaşım sektöründe karbon emisyonunu sıfırlamayı hedeflemektedir.
Ülkemizde tüm ulaşım modlarına entegre, güncel teknolojileri kullanan, yerli ve milli kaynaklardan yararlanan, verimli, çevreci, katma değer sağlayan, ekonomik ve sürdürülebilir akıllı bir ulaşım ağı oluşturmak zorundayız.
Mega şehirler, ulaşımda "katmanlı" bir yaklaşımı gerektiriyor. Yeraltında metro, yerüstünde otobüsler, bisiklet yolları ve yaya arterleri, belirli koridorlarda ise yüksek hızlı tren bağlantıları; her katmanda, farklı bir mesafe ve yoğunluk ihtiyacına cevap verecek.
Türkiye'nin küresel "şehirleşme" sürecindeki konumu, dünyaya egemen olan "tek tipleşme" tehdidine karşı önlem geliştiren bir noktadadır.
2023 yılında hayata geçirdiğimiz Sirkeci-Kazlıçeşme Yeni Nesil Ulaştırma Projesi; bu politikamızın en somut örneklerinden biridir. Kentsel ulaşım ve rekreasyon odaklı dönüşüm projemiz, yaya ve kültür odaklı bir yeni nesil ulaşım projesidir. Daha öncesinde sadece demiryolu için kullanılan alanın %57'sinin yaya kullanımına açık, yeşil alan olmasını sağladık. Kültürel ve tarihi mirasımıza sahip çıkarak proje kapsamındaki ata yadigarı duraklarımızı, aslına uygun olarak restore ederek görünürlüğünü artırdık. İstanbul halkına ulaşım ihtiyacının yanında sosyokültürel, turizm, ekolojik, rekreasyon, spor, gezinti, bisiklet, scooter gibi imkanlarla da hibrit karakterde yeni nesil bir ulaşım projesi kazandırdık.
Son tahlilde; insanlığın büyük göçü şehirlerde devam ederken, ulaşım ve buna bağlantılı konutlar bu dev göçün en kritik unsuru olmayı sürdürecek. Süreci doğru okumak ve kültür değerlerimizi korumak için gerekli çalışmaları özenle hayata geçirmek zorundayız.