Bir çocuk kitabındaki “başörtüsü takmış penguen” karikatürünesinirlenip sırasıyla TİMAŞ Yayınları’na, hükümete, Başbakan’a, mevcut eğitim sistemine, “yandaş” tesmiye ettiği basına verip veriştiren kurnaz bir Milliyet yazarı vardı.
Başörtülü penguen, açık bir yağcılık örneğiydi bu arkadaşa göre... Maksat, kesintili eğitim sistemine uygun öğrenciler yetiştirmek, beş yaşındaki çocuğun bilinçaltını işlemekti... (Beş yaşındaki çocuk diyecekti ki, “penguen başörtüsü takıyorsa, ben neden takmayayım anne...”)
Derken, başörtülü penguen hadisesinin bir TİMAŞ, hükümet ya da Başbakan marifeti olmadığı ortaya çıktı.
Kitabın (Amerika’da basılan) orijinali de böyleymiş.
Normal bir insan, açığa düştüğünde (hadi “rezil olduğunda” demeyeyim) özür diler.
Biz de kurnaz yazardan da özür bekledik.
Öyle böyle değil... Apaçık özür.
Hiç sağa sola çekmeden, “Halt etmişim” diyecekti. “Açığa düştüm” diyecekti. “Sazan gibi atlamanın kurbanı oldum” diyecekti ve şarladığı isimlerden tek tek özür dileyecekti.
O ne yaptı?
İslam’ı korumak için o “şarlamalarda” bulunduğunu yazdı...
İslam’ı penguenlerden koruyan (!) bir Milliyet yazarı...
İnanılır gibi değil ama aynen böyle.
Peşinden, özür hatırlatmasında bulunanlara (bu satırların yazarına örneğin) terbiyesiz bir üslupla, “hodri meydan” çekti.
Soruları varmış...
Çok ağır sorularmış bunlar.
Tartışmadan kaçmayacaksak, “ağır olur, rahatımız kaçar” demeyeceksek, o soruları soracakmış ve bakalım o zaman ne yapacakmışız!
Madem kendi ayağıyla gelmişti ve müddei tavrını (“terbiyesiz” demek istemiyorum) sürdürüyordu, göndersindi o zaman sorularını... “Hadi yolla sorularını” dedim.
Bir gün geçti, iki gün geçti, üç gün geçti, bir hafta geçti, iki hafta geçti...
Üçüncü haftaya gireceğiz...
Hâlâ soru yok...
Kurnazlıkta sınır tanımaz yazarımız, düştüğü rezalet durumu eleştirenleri, bir de “Biat etmekle, bir yerlere selam çakmakla” suçluyordu ve hiç utanmıyordu.
Nerede o “çok ağır” soruların muhterem?
Madem tartışmaya çok heveslisin, neden yollamıyorsun?
Meydan okuyup kaçmak var mı?
Kaçacaksan, niye şallak mallak ortalığa dökülüp kendini, gazeteni ve de patronajı rezil ediyorsun?
Hadi kendini rezil ettin, neden iddianın peşinden gitmiyorsun?
Gönder sorularını...
Cevap veremeyeyim...
Beni benzet, insan içine çıkamaz hale getir, bunalt...
Rezil rüsva olayım.
Tamam, kurnaz olabilirsin, okuyucularının fikri takip melekelerini ciddiye almayabilirsin, “Nasılsa karambole getirip uyuturum, bu vartayı da atlatırım” diyebilirsin ama ben unutmadım gördüğün gibi... Yolla sorularını.
Ki, benim de bazı “hafif sorularım” olacak.
İslam’a hakaret vehmettiğin konunun “4+4+4”le alakasını, kitap satmanın niçin suç ya da ayıp olduğunu, beş yaşındaki çocuğun bilinçaltını işlemek fiilinin hangi normlara göre “sakınca” teşkil ettiğini ve İslam’ı penguenlerden korumaya çalışarak esasında nereye selam çaktığını anlatacaksın.
HAMİŞ:
Kürtlere “toprağın altını” uygun gören MHP Kocaeli Milletvekili Lütfü Türkkan, “Bu yaptığım suçtur, en hafif ifadesiyle ayıptır” demiyor da, soy isminin çağrışımlarından yola çıkarak kendince espriler üretiyor.
Benzeri bir işi, TilloluOktay Vural da yapmıştı.
Maocu Kemalistlerin internet sitesi mütemadiyen yapıp duruyor.
Lütfü Bey bıraksın “tedai” sanatını konuşturmayı da, niçin “Türkkan” soyadını seçtiğini açıklasın.