New York'ta Manhattan'da kalıyordum. Metroya binip Queens semtini ilk keşfettiğimde bambaşka bir yer görmüştüm. Bu semtteki göçmen oranı çok daha yüksekti. Her iki kişiden biri göçmendi. Üstelik restoranlarda çalışanlar kendi aralarında yerel dillerini konuşuyordu. Kulağıma gelen Çince, Hintçe, İspanyolca, İtalyanca, Arapça gibi diller bu semtte New York'tan uzaklaştığım hissine sokuyordu beni. Bugün 2.3 milyon nüfuslu bu semtin sakinlerinden Mamdani, belediye başkanı seçildi. Çünkü New York nüfusunun yaklaşık üçte biri bu semtte yaşıyordu.
New York, Kasım ayının ilk haftasında yalnızca yeni bir belediye başkanı seçmedi; aynı zamanda Amerika'nın siyasal bunalımını da tartışmaya açtı.
34 yaşındaki Mamdani'nin zaferi, yerel bir seçimden çok daha ötesini temsil ediyor. Hint asıllı, Uganda doğumlu ve Müslüman bir politikacının Amerika'nın marka şehrinin başına geçmesi ABD'de hem umut hem de tartışma yarattı. Bizde ise kafalar karıştı.
Mamdani'nin zaferi, Trump sonrası dönemde göçmen karşıtlığının yeniden görünür olduğu bir ülkenin en önemli şehirlerinden birinde yaşandı.
Mamdani, kampanyasını "şehirdeki eşitsizlikleri azaltma" üzerine kurdu. Ulaşımın ücretsiz olması, konut krizine karşı kamu yatırımları ve gelir adaletinin sağlanması, kampanyasının temel vaatleri arasındaydı. Ancak onu öne çıkaran başlıklardan biri Gazze meselesinde yaptığı açıklamalar oldu. Kampanyasında sokaktaki sıradan insana ulaşması ve birebir konuşarak onları ikna etmesi bir siyasal iletişim başarısı olarak dikkat çekti.
Trumpizmin ve Maga hareketinin sorgulandığı bir dönemde göçmen ruhunu avantaja çeviren muhalifler için Mamdani'nin zaferi Trump'a bir tokat olarak yorumlandı.
Trump döneminde derinleşen kimlik temelli kutuplaşmaya karşı, Müslüman kökenli göçmen bir politikacı alt sınıfları önceleyen kent yönetimi anlayışı ile sahneye çıktı. Ancak aynı anda bu zafer, ABD'nin derin fay hatlarına dokunan bir sınamayı da beraberinde getirdi.
Çünkü 11 Eylül'de ABD'de başlatılan Müslüman nefreti Afganistan ve Irak'ta kendini gösterdi. Bu nefret bugün Trump'ın dilinde yaşıyor. "Nijerya'da Hristiyanlar öldürülüyor" derken yahut Bibi Gazze'de katliam yaparken onu yüreklendiren bir akıl, Mamdani'nin seçim zaferini bir bahaneye dönüştürebilir.
New York'un dünyanın en kozmopolit kenti oluşu iki yönlü bir etki yaratıyor. Çeşitlilik, Mamdani'ye geniş bir meşruiyet alanı sağlarken, aynı çeşitlilik bazı çevrelerde öfkeyi de artırıyor. Siyasi tarih, bu gerilimin kolayca kimlik temelli çatışmalara dönüşebildiğini gösteriyor.
Esas Amerika dediğimiz ABD'nin kalbi (Heartland) yahut Cumhuriyetçilerin oylarıyla kızaran Red America için durum pek iç açıcı değil.
LONDRA'DAN NEW YORK'A UZANAN GÖÇMEN POLİTİKACILAR
Zohran Mamdani'nin yükselişi, Londra'da Sadiq Khan'ın ilk seçildiği dönemi hatırlatıyor. O zaman da benzer bir umut ve tedirginlik iç içeydi. Çünkü bugün Batı demokrasileri göç, güvenlik ve kimlik meselelerinde çok daha kutuplaşmış bir zeminde duruyor.
Son aylarda İngiltere'de yaşanan bayraklı gösteriler, göçmen karşıtlığının Avrupa'da yeniden tırmandığını hatırlattı. 2022'de Muhafazakar partinin Hint kökenli politikacısı Rishi Sunak başbakan olmuştu. Bugün İşçi Partili Starmer göçmen karşıtı açıklamalarıyla dikkat çekiyor.
2026 ara seçimlerine hazırlanan Trump ve göçmen karşıtı politikaları benimseyen Cumhuriyetçiler için Mamdani'nin New York zaferi bir propaganda aracına dönüşecektir.
Mühim soruya gelelim. Mamdani gerçekten sosyalist olabilir mi? Hayır. Ona sosyalist imajı yükleyen George Soros'un kampanya direktörleridir.