Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, gazeteci Cüneyt Arcayürek’e yakınıyordu: “MİT darbeyi bana haber vermedi... Bu kurum Başbakanlığa bağlıdır ama darbelerde hep askerle iş tuttu.”
MİT bunu, üstelik iki defa yaptı...
Başbakan’ı (yani Demirel’i) iki kez uyuttu.
12 Mart dönemi karışıklıklarının askeri bir müdahaleye dönüşeceği istihbarat yetkilileri tarafından biliniyordu. Çünkü, mahut karışıklıklardan askeri bir müdahale süzme çalışmalarının içinde MİT MüsteşarıFuat Doğu da yer alıyordu...
Fuat Doğu’nun patronajındaki MİT elemanları, esasında 9 Mart girişimini “izliyorlardı”, Madanoğlu ve arkadaşlarını tarassut altına almışlardı.
Bu girişim akim bırakıldı.
Üç gün sonra bir başka “girişim” devreye sokuldu.
MİT bütün bu vetirelerden haberdardı. İlk girişimde (Madanoğlu girişiminde) ismi geçen komutanların nasıl “çelindiğini”, karargâhtaki güç dengesinin nasıl değiştirildiğini biliyordu.
Hükümet tamamen devre dışı bırakılmıştı.
MİT’ten rapor gelmiyordu.
Gelen raporlar da, sade suya tirit kabilinden güvenlik bilgileriydi.
Üstelik, Türkiye’de bir darbe olacağı, ordunun bu yönde bir hazırlık içinde bulunduğu haberi, İran Şahı tarafından Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’e bildirilmişti.
Demirel, MİT müsteşarına durumu sordu...
Tatmin edici cevap alamadı.
Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç, bir muhtıra yayınlayarak “demokratik normale son verdiğini” açıkladı. Demirel de şapkasını alıp gitmek zorunda kaldı.
MİT, o sırada yürümekte olan “Madanoğlu’nu tarassut” çalışmalarından da Başbakan’ı haberdar etmedi. Başbakan, olup bitenleri, sıradan vatandaşlar gibi, mesele hallolduktan (yani Madanoğlu ayıklandıktan, Tağmaç ekibi duruma el koyduktan sonra) gazetelerden öğrenebildi.
12 Mart müdahalesi, “MİT’in zaferi” olarak bilinir.
Daha doğrusu, Fuat Doğu’nun zaferi...
Fuat Doğu, kimilerinin gözünde, “Türkiye’yi Baas rejiminden kurtaran adam”dır ve yaptığı iş son derece saygıdeğerdir.
Doğrudur...
Fuat Doğu, Madanoğlu belasını Türkiye’nin başından def etmiştir ama bir NATO darbesi olan 12 Mart’ın önünü açmıştır. Ve haşhaş ekimi konusunda direniş sergileyen Başbakan’ın ayıklanmasını sağlamıştır.
Demirel’in yakınması, 12 Eylül darbesi için de geçerlidir...
MİT o dönemde de görevini yapmadı.
Darbeyi Başbakan’a bildirmedi.
Komutanların “gecelerce” devam eden gizli toplantıları, Çankaya’daki (Fahri Korutürk’lü) darbe teatileri, Kenan Evren’in özel temasları, “kışkırtılan” iç savaş, siyasetçilerin “sorumsuz” beyanları açıkça bir darbeyi haber veriyordu ve istihbarat birimleri (doğal olarak) bütün bu “faaliyetlerden” haberdardı.
Başbakan’ın “Neler oluyor?” sorusuna MİT, her defasında aynı cevabı verdi: “Olağan bir şey yok. Her şey kendi rutininde devam ediyor.”
MİT, sadece anılan iki darbe döneminde değil, 93 kapalı darbesinde ve 28 Şubat sürecinde de görevini yerine getirmedi. Kâğıt üzerinde Başbakanlığa bağlıydı ama hep siyaset dışı odaklarla iş tuttu.
Bu durum değişiyor...
Kurum, artık parlamentonun kontrolünde olacak.
Hoşnutsuzların (özellikle “muhaberat devleti kuruluyor” diyen Kılıçdaroğlu ve çevresinin) itirazlarına kulak asmayın...
Dünkü “kontrol dışı” MİT’e toz kondurmayanların “muhaberat devleti kuruluyor” demeye hakları yok.
Muhaberat devleti kurulmuyor.
Türkiye, muhaberat devleti olmaktan çıkarılıyor.
MİT, demokratik ülkelerde olduğu gibi, sadece siyasetin kontrolünde olacak ve “yürütme”ye hesap verecek.