Bugün iki dini bayramımızdan biri olan Kurban Bayramı'nın üçüncü günü, bu vesileyle adaletin hâkim olduğu bir dünya özlemiyle tüm okurlarımızın bayramını tebrik ediyorum.
Bu yazıyı okuduğunuz anda bile Gazze'de sivil kadın çocuk denmeden Müslümanların katli devam ederken gelen görüntüler elbette ki kimseye bayram sevinci yaşatmaz.
Bu durum İslam dünyasının yüz karası bir acziyetidir.
Kurban Hz. Adem'den beri var olan Allah'a yakınlaşma ibadetidir. Habil ve Kabil'in kurbanları Maide suresinde zikredilir.
Ama genelde Hz. İbrahim'in oğlu İsmail ile olan imtihan hatırlanır/hatırlatılır.
Hz. İbrahim'in sadakati ve İsmail'in teslimiyetinin kurban sevincine dönüştüğü günümüzde her gün onlarca Gazzeli, gözlerimizin önünde bombalarla parçalanarak kurban(!) ediliyor.
Ne İbrahim'i ne de İsmail'i hak ediyor İslam dünyası.
İbrahim kıssaları bize aklımızı kullanmayı ve imanımıza sadakati öğretiyor.
İsmail kıssası ise, Allah tarafından "Emrolunanı yap beni sabredenlerden bulacaksın." diyerek ilahi emre teslimiyeti öğretiyor.
Öğrendik mi?
Elbette öğrenenler vardır ama Kurbanın en önemli özelliğinin Allah'a karşı sorumluluk diye tarif edebileceğimiz takva olduğunu hatırlatmak isterim.
Hacc Suresi 37. ayette Rabbimiz, "Kurbanların etleri ve kanları kesinlikle Allah'a ulaşmayacaktır. Fakat sizin takvanız ulaşacaktır." buyurmaktadır.
Esas olan Allah'ın emrine uymaktır.
Maide Suresi 27. ayette buyurulduğu gibi, Kurban "Ancak muttikelerden kabul edilir."
Gösteriş için böbürlenmek için kesenlerden değil, ancak Allah'ın emrine uymayı şiar edinenlerden kabul edilir.
Kurban'ın ikinci önemli özelliği de paylaşmaktır. Buzdolabına et stoklamak için kesilen kurban kurban değildir.
Kurban eti ne kadar çok paylaşılırsa kurban kesen kimse o kadar yatırım yapmış demektir.
Efendimiz aleyhisselam Hz. Aişe validemize kurban etini ne yaptığını sorduğunda, "kurbanın bir kolunu bize ayırdım diğerlerini fakirlere dağıttım." demişti de, Efendimiz, "Demek ki bir kol hariç hepsi bize kaldı." buyurmuştur.
Yani bize kalanlar dağıtılanlardır.
Bu bağlamda dünyanın dört bir tarafına kurban hediye edenlerin ne denli kazançlı olduğunu söylemeye gerek yok.
İslam paylaşma dinidir.
Kuran namazla birlikte sürekli zekatı zikrederek paylaşmanın ehemmiyetine dikkat çeker.
Zekat, öşür, sadaka ve kurban eti gibi farz vacip nafile mükellefiyetlerin tamamı başkalarıyla özellikle ihtiyaç sahipleriyle paylaşımı teşvik eder.
Kurban Bayramı da paylaşım bayramıdır.
Elbette ki tüm bayramların olduğu gibi kurban bayramının en önemli özelliklerinden biri de muhabbetin meveddete dönüşmesidir.
Muhabbet kalpteki sevgidir, soyuttur. Meveddet ise sevginin tezahür etmiş somutlaşmış halidir.
Birini kalben seviyor olabilirsiniz o sevgi mesela bir güzel söz ile, bir güzel hareket ile, bir basit hediye ile meveddete dönüşebilir.
Kurban eti dağıtmak muhabbetin meveddete dönüşmesinin yollarından biridir.
Meryem Suresi 96. ayette, "İman edip güzel ameller işleyenlere Rahman (olan Allah) (somutlaşmış) sevgi yaratır." buyurmuştur. Bu ayetteki sevgi kelimesi vüdd (meveddet) olarak zikredilmiştir. Yani kalplerdeki soyut olan sevgi yani muhabbet o kimseye karşı ilgi, hürmet ve her türlü destek olarak somutlaşır. (Kimi şahsiyetler etrafında oluşan şaşırtıcı sevgi halesine bu gözle de bakabiliriz.)
Kufeliler Hz. Hüseyin'i seviyorlardı ama o sevgi meveddete dönüşmediği için Kerbela faciası yaşandı!
İşte kurban etinin paylaşımı muhabbetin meveddete (mücerredin müşahhasa) dönüştüğü eylemlerden biridir.
Aynı şekilde bayram ziyaretleri, mesajlar, dargınların barışması hediyeleşmek de muhabbetin somutlaşması yani meveddete dönüşümüdür ki toplumu güçlendiren insani vasıfların dini veçhesidir.
Zaten bizim dinimiz doğumdan ölüme tüm hayatı kuşatan mükemmel bir din değil midir?
Cahid Zarifoğlu ne güzel demiş:
Üstadım bayramda ne alayım?
"Birkaç piri fâniden gönül, birkaç çocuktan gülücük, alabilirsen birkaç fakirden de gönül al."