
Şöyle düşünün bir babasınız, iki çocuğunuzu "İt kopuk bulaşmasın" diye yürüyerek okula götürüyorsunuz. O sırada altındaki lüks ciple biri son sürat geliyor.
Yol park eden araçlar sebebiyle zaten dar.
Elinizle yavaş işareti yapıyorsunuz.
O cipin direksiyonundaki üşenmiyor geri geri geliyor.
Yanındaki iri kıyım arkadaşıyla birlikte size çocuklarınızın yanında posta koyuyor.
Yetmiyor bir de tokatlıyor.
Valla ben kitabın ortasından konuşacağım... Benim çocukluğumda bu tipler bu hareketin ardından karakola düştüğünde savcının huzuruna çıkana kadar ıslah olurdu zaten ama şimdilerde ne yazık ki ıslah olmak bir yana daha da pervasızlaşıyorlar.
Bu yüzden zorbalık yasası şart...
Zorbalığı yaşam biçimi haline getiren bu insanlarla başka türlü mücadele etmek zor görünüyor. Her zorbalık olayında cezasının katlanarak büyüyeceğini bilmeli bu insanlar...
Zira İçişleri Bakanlığı sağ olsun benzer görüntülerin ardından hemen devreye giriyor. Polisimiz, jandarmamız bu magandaları anında buluyor.
Kocaeli Gebze'deki olayda da Adalet Bakanı Tunç da hemen soruşturma açıldığını duyurdu. Bu kez kamuoyunda oluşan infiali de göz önünde bulunduran hakim tutuklama kararı verdi.
Ancak hepimiz biliyoruz ki, Türk Ceza Kanunu'nda "Bir babaya çocuklarının yanında tokat atmak" diye bir suç yok. En fazla hafif darptan para cezası alırsınız. Zaten bunlarda para gani... Zaten bu tipler tutuklansa dahi ilk duruşmada serbest bırakılıyor.
Ama o baba muhtemelen o yediği tokadın acısını uzun süre yüreğinde yaşayacak. O çocuklar da o anları belki ömür boyu unutmayacak.
Damdan düşenin halinden damdan düşen anlar... Daha önce trafikte başıma gelen bir zorbalığı sizlerle paylaşmıştım. Aynı şekilde sokakta "Yavaş git" diye uyardığım bir magandayla da benzer bir duruma gelmenin eşiğinden döndük.
"Ne var dayı!" diye böğürmesinin ardından aracını ileri çekip yolda bulaşmamızı bekledi.
Ancak mahalleli yanıma gelince belki de saldırmaktan vazgeçti...
Aklıma geldikçe halen tüylerim diken diken oluyor...
Bu yüzden büyüklerimizin bu konulara ciddi ciddi kafa yorması gerekiyor.
Toplumsal bir travma, devlete olan güvenin sarsılması gibi meseleler de en az ülkenin diğer meseleleri kadar kritik bence.
Zorbalığı önleme yasası şart...
İlk seferde kamu hizmeti ve üstüne para cezası...
Ayrıca bu tip nasıl zenginleştiği belli olmayanların tüm malvarlığının inceleme altına alınması özellikle de vergi ödemeleri açısından etkili olacaktır.
Zira bunların canını al, malını alma gibi bir ruh halleri var.
Ayrıca tekrarı halinde katlanarak artan hapis cezaları gibi önlemler de olmalı...
Aksi takdirde bu olayda tutuklama kararı çıksa da genelde "Yapanın yanına kar kalıyor" algısı bizleri derinden yaralıyor.
Takdir büyüklerimizin elbette...

KUDÜS KAVGASI
İsrail Başbakanı Netanyahu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedef alıyor.
"Kudüs bizim şehrimiz, sizin değil" diye işgal ettiği topraklarda hezeyanlarını paylaşıyor. Aslında kendisi de bal gibi gerçekleri biliyor.
Kendince İsrail için bir tapu senedi olarak gördüğü Silvan Tabletleri'ni de bu yüzden istiyor. O tabletlerin İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde olması bile o toprakların kimin olduğunun ispatı aslında. Bir asır önce İngiliz işgali ile açılan o yaradan oluk oluk kan akmaya devam ediyor. Ancak unutmamak gerekiyor zulüm bir günde gelmedi ki bir günde bitsin. Ama elbette bu devran dönecek. Sabırla, bu yaşananları asla unutmadan, zulme karşı mücadeleyi bir yaşam biçimi haline getirerek bulunduğumuz coğrafyadaki köklerimizi sulamaktan, güçlenmekten başka şimdilik yapacak bir şey yok...
Bu durumu en iyi bilen de Cumhurbaşkanı Erdoğan aslında...
Erdoğan'ın şu sözlerini buraya not düşelim...
"Bugün Türkiye, hem içeride hem bölgesinde kendi oyununu kurma ve bunu kimin ne dediğine bakmadan uygulama kudretine sahip bir ülkedir. Tıpkı usta bir satranç oyuncusu gibi, her hamlemizi en ince detayına kadar planlıyor, ardından soğukkanlılıkla hayata geçiriyoruz. Hiçbir tahrik bizi hedeflerimize ulaşmaktan alıkoyamayacaktır. Allah'ın izniyle, tuzağa düşmeyiz. Provokasyona gelmeyiz. Mikrofon ve klavye kabadayılarının kuru tehditlerine prim vermeyiz"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Netanyahu'nun öfke nöbetlerine de değindi...
Türklerin 400 yıl boyunca Kudüs'ün hizmetkarı olduğunu hatırlattı...
"Faili ister örgüt ister devlet olsun, terör ve katliam bir akıl kilitlenmesidir. Bölgemizi esir alan bu 'kanlı kilit' inşallah eninde sonunda kırılacaktır" diye net mesajlar verdi. İstanbul'a gelen Kudüs Rum Ortodoks Patriği Giannopoulos'un ABD Başkanı Trump'a değil de Müslüman lider Erdoğan'a Hazreti Ömer'in "Kudüs Emannamesini" getirip vermesi bu yüzdendir.
Kudüs kavgasını Türkiye'ye rağmen verebileceğini düşünenlerin yanıldığını elbet zaman gösterecektir. Yeter ki biz dirliğimizi, birliğimizi koruyup, çok çalışmaya akıl ve alın teri dökmeye devam edelim...
Erdoğan'ın deyimiyle, "Kudüs, İslam âleminin ortak davasıdır. Kudüs'ü namahrem ellerin kirletmesine izin vermeyiz. Biliyoruz, Hitler özentisi tiplerin kuyruk acısı hiç geçmeyecek."
Ama unutmayın gelecek elbet bizimdir...

TEKNOFEST BAŞKA BİR DÜNYA
Türkiye'nin kabuğunu kırdığının resmidir Teknofest...
Teknofest, zihinsel işgalin akamete uğratılması demektir.
Gençlerin geleceğe dair umutlarının filizlendiği yerdir.
Çocukların geleceğe dair hayaller kurduğu alandır.
İsrail Başbakanı Netanyahu'nun karşısındaki kalabalığa hitap ederken kurduğu bir cümle var.
"Hepinizin cebinde bir telefon var ve o telefonların içinde bizden bir parça var"
İşte Teknofest bu tehdide karşı verilen mücadeledir aynı zamanda...
Teknofest Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Bayraktar'ın uyarısı bu açıdan da önemlidir. "Bedelini ödeyerek aldığımız ne kadar sivil teknoloji varsa hepsi silaha çevrilmiş durumda. NSosyal herkesin özgürce fikir üreteceği bir platform, NSosyal küresel dijital tekelleşmeye karşı güçlü bir itirazdır"
Ne kadar yerli ve milli o kadar iyi...
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesi'nde söylediği en kritik cümle de bu konuyla ilgiliydi...
"Artık tehditlere karşı savunma sanayisinde caydırıcı hale gelmeliyiz, Türkiye olarak bu konudaki tecrübelerimizi sizinle paylaşmaya hazırız."
İsrail, Katar'ı bombalarken batının silahları kör ve sağır kalmıştı zira...
Sırf bu konuşmayı yapabilmek bile büyük bir cesaret ve liderlik ister...
Takdir milletin elbette...