Emperyalist çevrelerin Ermeni Terör Örgütü ASALA eliyle yürüttüğü terör eylemlerinin bittiği sene PKK terör eylemlerinin başlamış olması bir tesadüf değildir.
PKK terör örgütünün ülkeye maliyeti çok ağır olmuştur.
Neredeyse her köyden ve mahalleden şehitler verilmiş, binlerce insan yaralanmış/sakatlanmış, her şehit cenazesi sosyal yapıyı daha hassas hale getirmiş ve ülke trilyonlarca dolarlık ekonomik zarara maruz kalmıştır.
Bu sorunu ortadan kaldırmak isteyen Cumhurbaşkanı Özal ve Başbakan Erbakan'ın ömürleri vefa etmemiş, Başkan Erdoğan'ın 2013 yılındaki ilk teşebbüsü de akamete uğramıştı.
Daha doğrusu uğratılmıştı.
Çünkü emperyalist güçler örgüte ve siyasi uzantılarına, 'Süreci bozun biz size Suriye'de zemin hazırlıyoruz!' mesajlarını vermişler ve süreç tarihinin en şiddetli eylemleriyle örgüt tarafından bozulmuştu.
Örgütün 26 Ekim'de Türkiye'den çekildiğini ilan etmesi ebetteki fevkalade önemli bir aşamadır.
Örgütün bu ilanı aslında mağlubiyetin itirafıdır. Çünkü yapılan etkin mücadele sonunda örgüt Türkiye'de eylem yapma gücünü zaten kaybetmişti. Olmayan gücünü çektiğini ilan etmesi sahada hiçbir anlam ifade etmemekle beraber yeni sürece katkı niyetini izhar etmesi bakımından değerlidir.
Yeni süreç Başkan Erdoğan'ın 26 Ağustos 2024 tarihinde "İç cepheyi tahkim etme" çağrısı ve önceki sürece sert muhalefetiyle bilinen Devlet Bahçeli beyin 22 Ekim'de yaptığı açıklama ile başlamıştı.
Önceki sürece şiddetle karşı çıkan CHP'nin isteksiz de olsa destek vermesi sürece önemli katkı sağlamış ve 27 Şubat'ta Öcalan'ın çağrısı ile sürecin birinci aşaması başlamıştı.
PKK bu çağrıya cevap vererek partiyi feshetmiş ve göstermelik de olsa bir silah yakma töreni yapılmıştı.
Bu süreç herhangi bir yabancı gücün dahli olmadan ve örgütle herhangi bir pazarlık yapılmadan yürütülen tamamen yerli bir süreçtir.
Böyle olduğu için de bugüne kadar başarıyla yürütülmüştür.
Mecliste oluşturulan komisyon da bugüne kadar verimli bir çalışma yapmıştır.
26 Ekim'de PKK'nın, Türkiye'deki faaliyetlerini sona erdirdiğini ve güçlerini çektiğini açıklaması daha önce temas ettiğim gibi sahada bir anlam ifade etmemesine rağmen sürece katkı açısından yeni bir adımdır.
Türkiye'nin ağır bedeller ödeten terör örgütünden arınması öyle küçümsenecek bir gelişme değildir.
Artık şehit cenazelerinin gelmemesi, terörle mücadeleye ayrılan enerji, zaman ve imkanın ülkenin kalkınmasına harcanması Türkiye'nin gücüne güç katacaktır.
Ancak gerek örgüt medyası gerekse DEM Parti'nin süreci Öcalan'la ilgili düzenleme talebine rehin etmesi büyük bir sorumsuzluktur!
Ortada bir pazarlık olmadığı açık ve net iken örgüt medyasının Öcalan'a özgürlük yayınları ve DEM'in bu yayınlara destek veren pozisyonu süreci zehirleyebilir.
DEM'in, terör örgütünün siyasi uzantısı vasfından kurtulup Türkiye partisi olma imkânına kavuşacağı dolayısıyla bu süreçte daha kolaylaştırıcı bir rol üstlenmesi beklenirken takındığı tavır düşündürücüdür!
Bu tavrın toplumsal desteğe zarar vereceği açıktır.
Örgüt ve DEM en azından Diyarbakır annelerinin çocuklarını geri göndererek sürece olan toplumsal desteği artırabilir ve inandırıcılıklarını güçlendirebilir!.
Bunu yapmıyorlar!!!
Bir taraftan çekiliyoruz diye açıklama yaparken öte taraftan yılardır çocuklarını bekleyen Diyarbakır Anneleri'ne yavrularını göndermiyorlar!
Ayrıca PKK'nin tüm uzantılarının feshedilmesi çağrısına aykırı olarak Amerikalıların SDG adını verdiği örgütün Suriye uzantısı kendini feshetmediği gibi 10 Mart'ta Şam ile yapılan entegrasyon anlaşmasını da uygulamıyor.
Örgüt bir taraftan unsurlarını Türkiye'den çektiğini açıklıyor ama öteki taraftan yüzlerce mensubunu da Amerika/İsrail himayesindeki SDG'ye gönderiyor!
Sürecin komisyonun tekliflerinin meclise sunulması ve gerekli düzenlemelerin yapılmasıyla içerde tamamlanmasını bekliyoruz ancak çıban başı SDG hem Türkiye'nin milli güvenliğini hem Suriye'nin ve bölgenin istikrarını tehdit etmeye devam ediyor!