Olmuyorum... Ulusalcılığınızı alın, hayrını görün! “Çıta çok yükseldi. Şimdi de orduyu savunuyor” diye aklı sıra dalga geçen camia müntesibi de boşa telaş etmesin...
Kimsenin orduyu, militer alışkanlıkları, “boru”lu gösterileri, darbeleri savunduğu yok.
Fakat öyle kıyıcı, öyle acımasız, öyle özensiz davrandınız ki, en hafif eylemi “basın toplantısı düzenleyip gazetecilere parmak sallamak” olan bir generalden mağdur yarattınız...
Bunu siz yaptınız...
Bizleri de (cihet-i askeriyenin baskılarından çok çekmiş ve vesayet rejimiyle ödeşmek için yanıp tutuşan “koğulmuşları”) peşinizden sürüklediniz...
İlker Başbuğ artık sizin sorununuzdur.
Bu “sorun”un üstesinden nasıl geleceğinizi siz düşünün.
HAMİŞ:
İlker Başbuğ tutuklandığında üzülmedim ama sevinç çığlıkları da atmadım. Bir-iki kez iddianamenin özensizliği konusunda yazdım, televizyon programlarında dile getirdim. İnternet ortamında kayıtlıdır... Dileyen ulaşabilir.
İnternet andıcı soruşturması İlker Başbuğ’a uzanınca da aşağıda okuyacağınız yazıyı yazdım (21 Ağustos, 2010.)
Deniyor ki, Orgeneral Hasan Iğsız’ın başını yakan “internet andıcı” soruşturması, Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u da beklenmedik bir biçimde sanıklar arasına sokabilir.
Bilmiyorum...
Hasan Paşa’nın kurduğu iddia edilen internet sitelerini biliyorum ama...
Birini (“irtica.org” adını taşıyanı) yakından tarassut etmiştim.
Iğsız Paşa, Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde yayınlanan bir genelgeye dayanarak internet mecrasında bazı çalışmalar yapmış, bu çalışmaları da komutanı olan İlker Başbuğ Paşa’ya “arz” etmiş.
Başbuğ “Bu ne saçmalık” demediyse, suça ortak mı oluyor?
Dediğim gibi, bilmiyorum... Yargının işine karışamam...
Fakat, sözkonusu siteler deşifre edildiğinde, yanlış hatırlamıyorsam Hıfzı Çubuklu Paşa bir basın toplantısı düzenlemiş, “Bu siteler, Başbakanlık genelgesiyle irtica ve bölücülük tehlikesine karşı kurulmuştur ama daha sonra kapatılmıştır” demişti.
Bu açıklamadan sonra, kapatıldığı söylenen sitelere girmeye çalıştım.
Kapalıydı... Ama bazılarının arşivine ulaşılabiliyordu...
Benim ilgimi, daha çok, “irtica.org” adlı site çekmişti.
Bu site, irtica ve bölücülük tehlikesine karşı kurulmuş.
Hadi, “Yasalarımızda irtica diye bir suç var mı? Orduya bu görevi kim verdi? Memleketin polisi savcısı varken, tanımlanmamış bir suça karşı savaş açmak orduya mı düştü?” konularına hiç girmeyelim...
Fakat, irticayla savaşan bu sitenin başat derdi “irtica” filan değil...
Site kafayı, Siyasi Partiler Kanunu’na göre kurulan, seçimlere katılan ve en nihayetinde hükümeti kuran AK Parti’ye takmış durumda... Denilebilirse, sitenin görünmez müellifleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin meşru hükümetine karşı mücadele ediyor.
Kendi hükümetiyle savaşan bir ordu... Düşünebiliyor musunuz?
Sitenin görünmez müellifleri, anlaşıldığı kadarıyla, polemikten çok hoşlanıyor: Başbakan’ın her konuşması anında cevaplanıyor. Hükümetin her icraatı anında “teşrih masasına” yatırılıyor. Bakanların her tasarrufu anında sorgulanıyor.
Çalışma Bakanlığı atama mı yaptı? Hemen cevap hazır: “Bakanlık eski Diyanet memurlarını ve İmam Hatiplileri tercih ediyor...”
Milli Eğitim Bakanlığı “eğitimin kalitesini artırmaya” yönelik bir çalışma mı başlattı? Hemen cevap hazır: “Milli Eğitim, AB uzmanlarının işgali altında...”
Örnekleri çoğaltmak mümkün...
İrticayla savaş fasilesinde ise, bol bol “Filanca ilçede Kur’an Kursu açıldı”, “Öğrenciler namaza götürüldü”, “Okullar mescitle donatıldı”, “Kurban derileri tarikatlara gitti”, “Başörtülüler şov yaptı” haberi...
Bunları, orduyu ve militarizmi yücelten şehit haberleri izliyor.
Site, sadece hükümetle ve “irtica” başlığı altında toplanmış inanç tercihleriyle savaşmıyor...
Her şeyle savaşıyor...
Demokrasiyle, serbest piyasayla, AB’yle, ABD’yle, güneyle, kuzeyle, doğuyla, batıyla... Her şeyle...
İşin ilginç tarafı ne, biliyor musunuz?
İrtica.org’da çıkan haberlerin neredeyse tümü, “dost medya” adı verilen gazete ve televizyonlarda da “ayniyle” yayınlandı... Yani, “bağımsız” olduğunu söyleyen bir kısım medya (yani Aydın Doğan’ın müesseseleri), “irtica” gündemi oluşturmak için, bu “kara propaganda malzemelerini” yıllarca taşıyıp durdu.
Bu haberler İlker Başbuğ’u “sanık” koltuğuna oturtacaksa, medya neden muaf tutuluyor bundan?