"Bir insanda yoksa edep, neylesin medrese, neylesin mektep...
Okusa alim olsa, yine merkep yine merkep..."
Bu veciz sözler üstat Necip Fazıl Kısakürek'e ait.
Yazıya neden bu sözlerle başladım?
Çünkü bugün yazımın konusu önceden de söz verdiğim gibi Diyanet'in geçtiğimiz haftalarda camilerde okuttuğu "edep ve haya" başlıklı cuma hutbesi de ondan.
Birgün, Cumhuriyet gibi niyeti bildik gazetelerde eleştiriye konu edilerek yerden yere vurulan hutbenin içeriğine gelince...
ŞÖYLE DİYOR HUTBE...
Muhterem Müslümanlar!
Bir gün Peygamber Efendimiz ashabına "Allah'tan gerektiği gibi hayâ ediniz!" buyurdu.
Ashâb-ı kirâm, "Ya Resûlallah! Biz Allah'tan hayâ ediyoruz." dediklerinde, Sevgili Peygamberimiz onlara şu uyarıda bulundu:
"...Allah'tan hakkıyla hayâ etmek, bütün organları her türlü günah ve haramdan korumaktır. Dünyanın geçici nimetlerine aldanmamaktır. Ölümü ve hesabı asla unutmamaktır."
Aziz Müminler!
Hayâ, yüce dinimiz İslam'ın kadın erkek her Müslüman'a emrettiği temel bir ahlak ilkesidir. Hayâ, nefsin her türlü aşırılığına karşı gösterilen onurlu bir duruştur. İnsanı bütün kötülüklerden koruyan güçlü bir kalkandır.
Hayâ, bir hayat tarzıdır. Fıtratın gereği, bedenin süsü, imanın hayata yansımasıdır. Hutbeme başlarken okuduğum hadis-i şerifte Allah Resulü "Hayâ, imandan bir parçadır." buyurarak hayânın önemine dikkat çekmektir.
Hayasızlık ise, ahlaki değerleri yok eden, insanın onur ve saygınlığını ayaklar altına alan bir felakettir. Şeytanın, en sinsi tuzaklarından biridir. Nitekim Yüce Rabbimiz "Ey Âdemoğulları! Avret yerlerini kendilerine açmak için, elbiselerini soyarak ana babanızı cennetten çıkardığı gibi, şeytan sizi de saptırmasın..." buyurmaktadır.
Kıymetli Müslümanlar!
Maalesef, mahremiyetin pervasızca ihlal edildiği bir çağda yaşıyoruz. Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, "özgürlük" ve "çağdaşlık" adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir.
Bu anlayış, kadını da erkeği de değerli bir varlık olmaktan çıkarıp izlenen ve tüketilen bir nesneye indirgemiştir. Oysaki insanın bedenini, mahremiyetini ve özelini toplum önünde sergilemesi; aklın, vicdanın ve fıtratın bozulmasıdır.
Resûl-i Ekrem "Azîz ve Celîl olan Allah Halîm'dir, hayâ sahibidir, ayıp ve kusurları örtendir. Hayâyı ve örtünmeyi sever." buyurmaktadır. Dolayısıyla kısa giysiler ve şeffaf kıyafetler giyilmesi, nerede ve hangi amaçla olursa olsun Allah'ın örtünme emrini ihlaldir, haramdır.
Uzuvları belli edecek şekilde dar elbise giyenler Allah Resûlünün ifadesiyle "giyinik çıplaklardır." Öyleyse küçük yaştan itibaren çocuklarımıza hayâ ve edebin önemini anlatalım. İnancımıza ve medeniyetimize uygun bir giyim tarzını sevdirerek onları yetiştirmeye çalışalım. Evlatlarımızın fıtratlarını bozacak her türlü yanlıştan onları korumanın gayretinde olalım. Bu hususa dikkat etmemek; ebeveynler için ciddi bir hata, büyük bir sorumsuzluk, ağır bir vebaldir.
Değerli Müminler!
Tıbbi zorunluluk olmadan sadece beğenilmek ve özenti uğruna vücut organlarının yapısını değiştirmek, estetik ameliyatlarla fıtratı bozmak Allah'ın yarattığını beğenmemek ve şeytanın oyununa gelmektir, günahtır.
Nitekim şeytan Allah'ın huzurundan kovulduğunda, "...Kullarına Allah'ın yarattığını değiştirmelerini emredeceğim..." demiştir.
Ayrıca hangi amaçla olursa olsun dövme yaptırmak, Peygamber Efendimiz'in ifadesiyle Allah'ın rahmetinden mahrum kalmaktır, haramdır. Ekranlarda, dijital mecralarda, görsel ve yazılı basında dinimizin tasvip etmediği kıyafetlerle paylaşımlar yapmak her açıdan çirkin bir davranıştır, haramdır.
Hutbeme başlarken okuduğum ayet-i kerimede Yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır: "Müminler arasında hayasızlığın yaygınlaşmasını isteyenlere dünyada ve ahirette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz."
Aziz Müminler!
Allah'ın hayâ ve iffet konusunda erkeğe ve kadına yüklediği sorumluluk aynıdır. Nitekim Yüce Rabbimiz Nûr sûresinin otuzuncu ve otuz birinci ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Mümin erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar..." "Mümin kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, iffet ve namuslarını korusunlar. Kendiliğinden görünen yerler dışında ziynetlerini göstermesinler. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar..."
O halde, her işimizde olduğu gibi giyim kuşam ve mahremiyet konusunda da ölçümüz Allah'ın emirleri ve peygamber efendimizin sünneti olmalıdır.
Unutmayalım ki bedeni açıkta bırakan elbiseler, vücut hatlarını belli eden kıyafetler tarz ya da imaj değil Allah'ın emirlerini ihlal etmektir. Bazı sinema, dizi film, dijital mecralarda yapılan yayınlar ve reklamlar aracılığıyla normalleştirilmeye çalışılan çıplaklık, cesaret ve özgürlük değil, aile kurumuna yapılan bir saldırıdır.
Uygunsuz kıyafetlerle toplumsal alanlarda, hele hele kurumsal özelliği olan mekânlarda bulunmak asgari ahlak kurallarına bile meydan okumaktır. Bu, çağdaşlık değil, ilkelliktir. Ahlak ve edep ölçülerinin çiğnenmesine sessiz kalan herkes büyük bir vebal altındadır. Çünkü neslimizin iffetini, edebini ve ahlakını korumak hepimizin ortak sorumluluğudur.
Hutbemi Allah Resûlü'nün şu duasıyla bitiriyorum:
"Allah'ım! Senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği dilerim."
HIRSLARINDAN DELİRDİLER...
Evet bazılarında rahatsızlık yaratan hutbemiz bu.
Peki, neden rahatsızlar...
Rahatsızlar, çünkü içi boşalmış Türk insanı onların en büyük ve tek hedefi. Bu oyunu bozan, bu şer gidişe dur diyen her eylem ve her söylem onların düşmanı.
KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ...
Benim derdim bu şer takımı ile değil.
Onlar görevlerini yapıyorlar, işleri bu, yular tam da bu işler için takılı.
Benim derdim bizden olanlarla...
Tekrar hatırlatıyorum...
Tablo ortada, birbirimizi kandırmayalım, sorunu örtmeye kalkmayalım.
Otomotivde yerli ve milli otomobil baş tacı, gururumuz.
Savunma sanayiinde yerli ve milli baş tacı, gururumuz.
Ancak dost acı söyler bu nedenle de acı acı hatırlatıyorum.
Tüm bu kritik eşikleri aşan Türkiye esas konu olan, asıl gelmesi gereken yere, yani YERLİ VE MİLLİ AİLEYE gelmezse bütün bu başarılar mazide hoş bir seda olarak kalır.
Bir dost olarak benden söylemesi.