30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerinde gördüğümüz Cumhurbaşkanı Erdoğan bir de baktık ertesi gün, Şanghay İşbirliği Örgütü (ŞİÖ) zirvesine onur konuğu olarak katılmak üzere Çin'de.
Şanghay İşbirliği Örgütü'nün 10 üyesi var:
Çin, Rusya, Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan, Hindistan, Pakistan, İran ve Belarus.
Diyalog Ortağı olarak da 15 ülke var:
Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Bahreyn, Mısır, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Myanmar, Maldivler, Kamboçya, Nepal, Sri Lanka, Kuveyt ve Laos.
Teşkilat üyesi 10 ülkenin nüfuslarının toplamı 3,8 milyar. Ekonomik büyüklüğü ise 30 trilyon dolar civarında.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, zirvede diplomasi trafiği de yürüttü.
Başta Çin Devlet Başkanı Şi Cinping olmak üzere Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ile bir araya geldi.
Türkiye'nin bu zirveye verdiği önemi, görüşmelere katılan heyet üyelerinden de anlayabiliriz:
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır. Ticaret Bakanı Ömer Bolat, MİT Başkanı İbrahim Kalın, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Burhanettin Duran ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Çağrı Erhan...
Nereden nereye... Erdoğan hazımsızlarının, yolda trenden atlayanların, "bütün komşularımızla kavgalıyız" herzesini yiyenlerin ufuksuzluğuna rağmen Türkiye nerelerde onur konuğu oluyor...
Türkiye'nin çok yönlü dış politikası, CHP'yi enterese etmiyor.
Şimdi de İstanbul İl Kongresinin iptali ile epey bir meşguliyetleri olacak.
(Şapa oturan CHP'yi, cumartesi günkü yazımızda enine boyuna ele alırız.)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün yurda dönüşte uçakta, beraberindeki gazetecilere, ziyarete ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye'nin çok taraflı diplomasi geleneğinin önemini vurguladı.
"Biz, dünyaya yalnızca Doğu-Batı ekseninde bakmıyoruz. Ufku, soğuk savaş ayazında buz tutmuş bir ülke değiliz. Doğu ile Batı arasında ayrışmanın değil, yeni köprüler kurmanın gerekli olduğunu devamlı söylüyoruz" dedi.
"En batıdaki Asyalı, en doğudaki Avrupalı olarak Asya, Avrupa ve Orta Doğu'nun tam merkezindeki jeostratejik konumumuzla ulaşım ve iletişimin kesintisiz ve güvenli şekilde sürmesine katkı sunmaya devam ediyoruz" diye devam etti.
2. Abdülhamit ile Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın benzer, bir o kadar da farklı duruşları var.
2. Abdülhamit, Masonluğun kontrolündeki Jön Türkler'e rağmen devleti 33 yıl ayakta tutmayı başardı. Ancak Cihan Savaşına sokulan devletin parçalanmasını önleyemedi.
Bugün de Erdoğan, aynı zihniyetin sahipleri tarafından engellenmek isteniyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, 31 Mart 2025'te, İmamoğlu'nun tutuklanmasının verdiği kızgınlıkla Saraçhane Meydanı'nda,
"Biz Jön Türklerin, ardından da II. Meşrutiyet'in neferleriyiz. Onlar, Kurtuluş Savaşı'nda manda, himaye isteyenler. İngiliz Muhipleri Cemiyeti'yle aynı tarafta duranlar..." demişti.
Saçmalığa bakın ki, bu Özgür Özel, İngiltere Başbakanı Starmer'e, "kendimizi terk edilmiş hissediyoruz" diyerek ağlayan adamdır...
Ekrem İmamoğlu, 8 Ağustos 2025'te Londra merkezli İngiliz The Economist dergisine yazdığı yazıda, Batılı liderlere seslenerek; "Eğer beni kollarsanız, sizin istediğiniz bir Türkiye sahneye çıkar" diye teminat veren adamdır...
Mandacıların bir karakteri de kızarmayan yüzlerinin olmasıdır...
Erdoğan ile 2. Abdülhamit döneminin farkı şurada.
Abdülhamit yalnızdı, devletin kontrolü elinde değildi. Dışarı ile baş edecek gücü yoktu.
Erdoğan Türkiye'si öyle değil.
Türkiye Yüzyılı'nın yolları açıldı.
Zayıflayan Osmanlı yerine güçlenen büyük Türkiye var.
Milli Teknoloji Hamlesini omuzlayan bir gençlik geldi. Kararan ufuklar yerine aydınlık yarınlar var.
Devlet, milleti ile Cumhur İttifakı ile Malazgirt/Çanakkale ruhu ile yağa kalkmış.
Osmanlıya, "ecdadımız" diyenlerle Jön Türklerin neferlerini kıyaslamak bile doğru değil.