İsrail'in savaş kabinesi Gazze'den sonra gözünü Lübnan ve Suriye'ye dikti. Gazze'de yürütülen işgal ve sürgün planını genişleterek bölgede istikrarsız alanlar üretmek isteyen Tel Aviv yönetimi kolay lokma olarak gördüğü Suriye'yi parçalamak istiyor.
Şam yönetiminin zayıflıkları bir yana içinden geçtiği süreçte karşısındaki cepheyi dizginlemesi kolay değil. İsrail uzun zamandır bölgedeki çatışma zeminini kendi çıkarları için destekliyor. Suriye'de Dürziler, Aleviler, Kürtler bu senaryo gereği maceraya sürükleniyor.
Almanya Kürt Toplumu (Kurdische Gemeinde Deutschland – KGD) ile Yahudi-Alman Değerler Girişimi'nin (WerteInitiative) ortaklaşa organize ettiği kongre önümüzdeki günlerde Berlin'de gerçekleşecek. İsrail'in uzun zamandır üzerinde çalıştığı ve defalarca ön toplantılarını yaptığı bu kongre Türkiye Kürtleri tarafından tepki görmeye başladı.
Kongre görünürde antisemitizm ve Kürt karşıtlığı arasındaki ilişkiyi gündeme getirmek amacı taşıyor. Ancak kongreye yönelik bazı eleştiriler, etkinliğin gerçek hedeflerinin sanıldığından daha siyasi ve tartışmalı olduğunu ortaya koyuyor.
Berlin'deki kongreyi destekleyenler, Kürtler ile Yahudilerin "ortak acılar ve benzer deneyimler" üzerinden buluştuğunu öne sürüyor. Fakat bu benzetme, tarihsel ve siyasi açıdan sorunlu. Yahudi halkının Holokost deneyimi ile Kürtlerin Ortadoğu'daki hikayesini aynı çerçevede değerlendirmek, farklı tarihsel bağlamları birbirine karıştırmak anlamına geliyor.
Kongrede Almanya İçişleri Bakanlığı'ndan Christoph de Vries gibi üst düzey bir temsilcinin bulunacak olması, Berlin'in bu etkinliği yalnızca bir sivil toplum girişimi değil, aynı zamanda dış politika ve iç politika enstrümanı olarak gördüğünü düşündürüyor.
İsrail'in İran'a tekrar saldırmaya hazırlandığını biliyoruz. 12 gün savaşından sonra ortaya konan ateşkes barışı tesis etmiş değil. Yemen'de, Lübnan'da, Suriye'de ve Irak'ta kavga devam ediyor.
Netanyahu savaştıkça ve işgal ettikçe koltukta oturacağını biliyor. Tel Aviv'in savaş kabinesi bölge halklarını ateşe sürükleyerek İran'la bitmeyen savaşına yeni sıçrama tahtası arıyor.
Ankara, 7 Ekim sürecinde İsrail'in olası ataklarını hesap ederek içeride Terörsüz Türkiye sürecini başlattı. Maksat Türkiye Kürtlerinin bölgedeki gelişmeleri görmesi ve devletiyle bütünleşmesiydi. Nitekim siyaset yumuşadı, Mecliste komisyon kuruldu. Meselenin derinliğini gören makul Kürtler oynanan oyunun farkında. Görmeyenler ise yakında öğrenecekler.
Ankara'nın attığı adımlara rağmen bugüne dek İmralı, SDG'yi Şam'a entegre edemedi. Çünkü SDG'nin asıl patronu ABD ve Vaşington'daki İsrail lobisi. Yani Öcalan'ın tarlası çoktan sürülmüştü şimdi kendisi de kontrol edemeyeceğini görüyor. Öcalan'ın medya aktörlerinin de Berlin Kongresi ekseninde yayınlar yaptığını söyleyelim.
SDG, 10 Mart 2025 mutabakatına göre Şam yönetimine entegre olmazsa çatışma kaçınılmaz. Nitekim sahadaki hareketlilik bize önümüzdeki günlerin gergin geçeceğini gösteriyor.
Bu hafta önce Devlet Bahçeli ardından da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suriye'deki süreçle ilgili sert açıklamalar yaptı. 9 Eylül 2025'te bu köşede PKK'nin feshedileceğini yazmıştık. Şimdi de SDG'nin son günleri iyi değerlendirip Şam'la birlikte hareket etmesi gerektiğini vurguluyoruz. Aksi halde İsrail'in uydusu olmaya talip kantonlara Türkiye Kürtlerinin de sahip çıkmayacağını şimdiden söyleyelim.