Tecrübeli gazeteci ağabeyimiz Avni Özgürel ekranda Gazze sürecini değerlendirirken bir soru sordu: "7 Ekim irdelemesi yapılmadı hiç. Ne oldu? Niçin oldu? Sonuçları ne?
Bu sorunun cevabını 7 Ekim 2023'ten beri bu köşede aradık ve her seferinde küresel mücadelede Doğu Akdeniz, koridor savaşları, İbrahim Anlaşmaları, ABD-Çin rekabeti gibi anahtar kelimelerle sürecin bilinmeyen cephesini irdeledik. Herkesin kafasını karıştıran ve cesaret isteyen bu sorunun cevabını belki Kahire'de bulacağız. Her şey olup bittikten sonra Gazze'nin geleceği bir masada belirlenecek.
TRUMP KAHİRE'YE UÇABİLİR
ABD'nin Orta Doğu sahnesinden çekildiği düşünülürken bir kez daha geri döndü. Birinci döneminde büyükelçiliğini Kudüs'e taşıma kararı veren Trump ikinci döneminde bölgeye getireceği yeni düzenle barış ödülünü almak istiyor.
Bugün Kahire'de görüşülen "Trump Planı", yeniden ısıtılmış bir versiyon gibi: İsrail'in aşamalı çekilmesi, Gazze'nin Arap ve Müslüman ülkelerden oluşacak uluslararası bir güç tarafından kontrol edilmesi ve yönetimin teknokratlara bırakılması.
Kahire'de süren müzakereler bu planın hayata geçirilip geçirilemeyeceğini test ediyor. Mısır, ateşkesin kalıcı olabilmesi için Amerikan askerinin bölgede bulunmasını istiyor. Vaşington ise bu fikre resmen "okey" demiyor, ancak Pentagon'un Katar'dan Ürdün'e asker kaydırması dikkat çekici bir hazırlık olarak okunuyor. Bu arada Hamas, Gazze'de Türk askerinin varlığını güvence olarak görmek istiyor. İsrail ise buna kesin biçimde karşı. Bu öneriye bölgedeki aktörlerin de karşı çıkacağını söyleyebiliriz. Masada barıştan çok "kimin sahada olacağı" hem Mısır'ın hem de İsrail'in gündeminde.
Tarafların pozisyonu, diplomatik dilden ziyade stratejik kaygılarla belirlenmiş durumda. Mısır, sınır güvenliğini ve Sina'daki istikrarını korumak istiyor; İsrail, Hamas'ın silahsızlanmasını ve rehinelerin serbest bırakılmasını önceliyor; Hamas ise meşruiyetini tamamen kaybetmemeye çalışıyor. Türkiye ise sahada değil ama masada— hem Hamas üzerindeki nüfuzu hem de insani yardımların yönlendirilmesindeki rolüyle dolaylı ama etkili bir aktör.
Trump yönetiminin hedefi yalnızca ateşkes sağlamak değil; bu süreci kendi dış politika başarısı olarak tescillemek. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun "önümüzdeki 48 saat içinde anlaşma olabilir" sözleri bu iyimserliği yansıtıyor. Ancak Vaşington'un Orta Doğu'daki her "barış" girişimi gibi bu süreçte de hesap, insani ihtiyaçlardan çok jeopolitik kazançlara dayanıyor. ABD'nin girdiği yerlerin akıbeti ortada.
Trump planından ateşkes çıkacak görünüyor ancak Gazze'nin İbrahim Anlaşmalarıyla yutulduğunu söylemek zorundayız.
Masadaki asıl mesele, Gazze'nin kim tarafından ve hangi meşruiyetle yönetileceği. Trump planı, Hamas'ı dışlıyor; yerini teknokrat bir idareye yani mühendislere, hesap uzmanlarına bırakıyor. Böylece bölge, yerel iradeden çok GITA adlı "uluslararası gözetim" altına alınmış olacak. Bu formül, bir tür vesayet düzeni yaratacak. Savaşın enkazı üzerine inşa edilen bu düzeni ayakta tutabilecek tek gerekçe ise Doğu Akdeniz'in stratejik önemi.
Belki sizler bu yazıyı okurken Kahire'den ateşkes anlaşması açıklanacak, belki de Trump Kahire'ye uçarak açıklamayı bizzat yapacak. Fakat bu sürecin öğrettiği bir gerçek var: Gazze'de barış, yalnızca silahların susmasıyla değil, kimin hangi alanı kontrol edeceğiyle ölçülüyor. Kahire'deki görüşmeler Gazze'de geçici bir ateşkes sağlayacak lakin İbrahim Anlaşmalarının aşılmaz engeli de ortadan kalkmış olacak.