ABD Başkanı Trump'ın "Gazze'de savaş bitti" sözleri, Orta Doğu'da yeni bir diplomatik dönemin kapısını aralarken, Ankara için hem fırsatlar hem de riskler barındırıyor. Trump, Orta Doğu'da Barış manşetini atarken bunu küresel dengede bir kaldıraç olarak kullandı ve bölgede yaptığı gösteri ile Çin'e mesaj vermişti.
Türkiye, iki yıl süren işgal ve katliamın ardından şekillenen bu yeni denklemde, bir kez daha arabulucu ve inşa edici güç rolüyle öne çıkıyor. Ancak bu defa tablo çok katmanlı. Sahadaki belirsizlik, Vaşington'un tek taraflı planı ve İsrail'in direnci, Türkiye'nin diplomatik manevra alanını hem genişletiyor hem de sınırlıyor.
Trump'ın 20 maddelik ateşkes planında Türkiye doğrudan adı geçen üç arabulucudan biri: Mısır ve Katar'la birlikte sürecin garantörlerinden. Başkan Yardımcısı Vance'in Tel Aviv ziyaretinde yaptığı açıklama da bu durumu teyit etti: "Türkiye, ikinci aşamada yapıcı bir rol oynayacak." Bu ifade, Ankara'nın yalnızca insani yardımı değil, siyasi yeniden yapılanmayı da şekillendirebileceği anlamına geliyor. Ancak bu rol, İsrail'in güvenlik bahaneleriyle sürekli test edilecektir.
DARALAN ALAN, ARTAN SORUMLULUK
Trump'ın meşhur planı, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Gazze'nin teknokrat temelli bir geçici yönetimle idare edilmesini öngörüyor. Türkiye, Hamas'la diyalog kurabilen tek NATO ülkesi olarak avantajlı görünse de, bu aynı zamanda bir risk. Tel Aviv, Ankara'nın bu temaslarını "siyasi vesayet girişimi" olarak yorumluyor. Vaşington'daki bazı lobiler ise, Türkiye'nin süreci fazla bağımsız yönetmesinden kaygılı.
Bir başka risk, Gazze'nin yönetimi kadar yeniden inşa sürecinde ortaya çıkıyor. Kimi raporlara göre savaşın bıraktığı fiziksel yıkımın kaldırılması en az 20 yıl sürebilecek bir mücadele ile mümkün. Psikolojik hasarlar ise başka bir mesele.
Trump planı bu konuda neredeyse hiçbir şey söylemiyor; yalnızca "özel ekonomik bölge" ve "ticaret ayrıcalıkları" gibi muğlak ifadeler içeriyor. Bu durum, yeniden inşa finansmanının Körfez sermayesine ve teknik uygulamanın Türkiye gibi bölgesel aktörlere kalacağı anlamına geliyor. Ancak fon akışı ve uluslararası koordinasyon zayıf olursa, Türkiye'nin sahadaki etkinliği ve misyon yükü fazla iken sonuçları itibariyle imaj zedelenmesi yaratabilir.
Ankara için bir diğer hassas alan, İsrail'le ilişkilerin yeniden tanımlanması. Erdoğan yönetimi, 2022 sonrası normalleşme süreciyle diplomatik kanalları açık tutmayı başardı. Fakat Gazze'deki işgal sonrası sivillere dönük katliamlar artınca Türkiye kamuoyundaki güçlü Filistin hassasiyeti, bu dengeyi imkansız kıldı. İsrail'in aşırı sağ koalisyonu, Türkiye'nin yeniden inşa veya arabuluculuk rollerine karşı çıkıyor. Dolayısıyla Ankara'nın konumu, sahadaki güven krizine ve İsrail'in şiddete bağımlılığı sebebiyle tartışmaya açılabilir.
FIRSATLAR, YUMUŞAK GÜCÜN ETKİSİ
Türkiye'nin önünde kayda değer fırsatlar da var. Suriye'de yaşanan gelişmelerden sonra Gazze diplomasisi Ankara'ya yeniden bölgesel görünürlük kazandırdı. Körfez turu — Kuveyt, Katar, Umman — sadece ekonomik zeminde değil, diplomatik alanda da yeniden konumlanma mesajı veriyor. Türkiye, özellikle Mısır'la ilişkileri derinleştirdiğinde "Müslüman-Arap dünyasının iç sesini konuşabilen" bir NATO ülkesi profili öne çıkıyor.
Arap Baharı döneminde Türkiye ve bölge aktörleri arasında yaşanan sorunlarda İhvan hareketine Ankara'nın olumlu bakışı sebep gösteriliyordu. Şimdi ise Hamas ve bileşenleri üzerinden avantaja dönüşen bir fotoğrafla karşı karşıyayız. Türkiye ve Katar'ın Hamas üzerindeki ağırlığı bölge ülkelerinden Suudi Arabistan'ı ve BAE'yi geride bırakan bir tablo yarattı. 13 Ekim Şarm el-Şeyh fotoğrafı Orta Doğu'da Türkiye'siz bir istikrar olamayacağını da kanıtladı.
Ankara'nın olağanüstü koşullarda hizmet veren kurumsal kapasitesi inkar edilemez. Gazze'nin altyapısının yeniden inşası, sağlık ve eğitim binalarının onarılması gibi konularda Türkiye'nin TİKA, AFAD, Kızılay gibi kurumları 24 saat hazır durumda. Kriz bölgelerinde aldığı pozisyonla Ankara insani yardım organizasyonları üzerinden belki farklı hizmetlerin de kapısını aralayacak.
Erdoğan'ın süreçteki rolü çok net. BM zirvesi ve ardından Trump'la yapılan toplantıdaki duruşu bu sürecin adım adım ilerlediğini bize gösterdi. Her ne kadar Trump'ın İsrail lobisine ödemek zorunda olduğu diyet onu şovmen bir emlakçı olarak hafızalarımıza kazıdıysa da yakın gelecekte Ankara'nın bölgede artan etkisi Filistin'in onurlu geleceğini tayin edebilir.
Erdoğan'ın Körfez temasları, hem Suriye hem de Gazze üzerinden okunmalı. Yeniden yapılanma ise sadece inşaat hizmetleri üzerinden değil bölge aktörlerinin ilişkilerini güvenlik, enerji gibi alanlarda ortak girişim imkanlarını yeniden düzenlenme fırsatı olarak görülmeli.