Bu konu siyasetten daha çok, sosyolojik bir mesele.
'Gençler' başlığını açmamın nedeni; ailelerin ana gündem maddelerinden biri olduğu içindir.
Nesiller arasında jenerasyon farkı her zaman olmuştur. Fakat bu defa farklı bir süreç yaşanmakta!
Yazının yeni icat edildiği dönemde bile taş tabletlere "ne olacak bu gençlerin hali" minvalinde cümlelerin yazıldığı bilinir ve gençlik her zaman sorgulanmıştır. Yazım böyle bir pencereden konuya bakmayacak, peşinen söyleyeyim.
Yeni neslin, genç jenerasyonun karakteristik özelliklerine odaklanacağım.
Aileler, ergenlik döneminde çocuklarıyla birlikte bırakın bir etkinlik icra etmeyi, iletişim kurmakta bile zorlandıklarını ifade ediyorlar.
Çünkü yeni nesil ile aynı dili konuşmuyoruz. İletişim kurmakta güçlük çekiyoruz. Aileler, çocuklarıyla sohbet edememenin, derin söyleşilere girip muhabbet oluşturamamanın verdiği ızdırabı dile getiriyor.
Ergen çocuklar, içe kapalı ve soğuk bakışlarıyla sadece işlerini görecek kadar konuşup kendilerine yöneltilen soruları en kestirme kelimelerle savuşturuyorlar.
Sanki bir distopyanın fragmanını yaşıyoruz.
Gençlerin evlilik, aile, yuva, inanç, gelenek ve değerlere bakış açısı farklılaşıyor mu?
Hakim hegemonik kültür olan Amerikan yaşam tarzı öyle baskın ve öyle kuşatıcı ki... Direnmek çok ciddi irade, inanç ve emek istiyor.
Dijital iklim, hipnoz edici etkisiyle gençlerin kimyasını dönüştürüyor ve yerel dinamiklerden sıyırıp başka bir formata çeviriyor.
Yeni nesli anlamak isteyenlere Dr. Jean M. Twenge'nin 'Ben Nesli' isimli kitabını önerebilirim. Yazar kitapta yeni jenerasyonu; "Ben Nesli" olarak tanımlıyor.
Twenge, 60 yıllık zaman dilimi içinde periyodik olarak yapılan tetkikler kapsamında 1.3 milyon kişiyi mercek altına yatırarak nesiller arasındaki bariz farklılıkları öne çıkardı ve bugünün gençlerinin ayırıcı özelliklerini tespit etti.
Twenge, yeni nesil gençliğinin benmerkezci ve özgüvenli görünümlerine vurgu yapıyor. Fakat bu özgüvenin çok kırılgan olduğunun, rekabetçi iş hayatında gerçeklerle yüzleştiğinde yerini çok kolay depresyona bıraktığının altını çiziyor.
Yazar, mücadeleci olmaktan uzak ve hayalperest yaklaşımlarla emek vermeden hep en iyiye talip olan 'yaygın genç nesil karakteristiği'ne vurgu yapıyor.
İşte kitaptan bir alıntı: "Ben Nesli'nin yükselen beklentilerinin kökeni, kendine odaklanmaya dayanıyor. Yaşamımız boyunca kulağımıza çok özel olduğumuz fısıldandı, zengin ve ünlü olmayı hak ediyoruz. Ayrıca iş ve aşk gibi hayatın her alanında tatmin olmayı bekliyoruz. Oysa herkes görkemli evlerde yaşamıyor, çoğu kişinin işi, ekonomik zorluklar yüzünden heyecan verici değil. Mükemmel bir adamla evlenebilirsiniz ama o, her zaman sizin ruh ikiziniz olmayacaktır. Bir şeyin en azına bile ulaşmanın çok zor olduğu bu devirde, Ben Nesli, hep daha fazlasını istiyor. Filmler, ihtişamlı meslekleri olan kişilerle dolu, ancak iyi bir üniversiteye girmek günden güne zorlaşıyor. Küçücük evler bile insanların alım gücünü zorlarken, diziler köşklerde çekiliyor. Sanki biri bizimle dalga geçiyor. Zengin olacağımızı umarak yetiştiriliyoruz ama cebimizdeki para, kötü bir apartman dairesinin kirasını ödemeye bile yetmiyor."
Twenge'nin Türkçe çeviri kitabında önsözü, Psikiyatr Mustafa Merter kaleme aldı ve ifadeleri şöyle: "Bu kitapta Twenge, gözlerimizin önünde cereyan eden ama her nedense görmek istemediğimiz trajik bir gerçeği kanıtlıyor. ABD'den başlayarak tüm dünyaya yayılan tarihte eşi benzeri görülmemiş kitlesel bir yozlaşma süreci ile karşı karşıyayız. Geleceğin teminatı olan genç nesil, şaşırtıcı bir hızla dengesini kaybediyor, ciddi manada ruh sağlığını yitiriyor. Anlaşılan şu ki eğer acil tedbirler almazsak gittikçe yalnızlaşan aşırı bencil, narsist, zevkperest, hedonist, kaygılı, öfke ve nefret dolu bir insanlığa doğru, dolu dizgin gidiyoruz. Bu çocuklar evlenmeyecek, aile kurmayacak, istikrarlı bir şekilde çalışmayacak ve medyanın kendilerine sunduğu hayali değerlerle yetinecekler. Bugünkü dünya manzarası, ekolojik ve insani felaketi ile aklına tapan "aydınlanma hareketi"nin eseridir. Pozitivizmi, indirgemeciliği, yatay nedenselliği, "bilimsel" materyalizmi anlamadan bu gidişatı yani küresel intiharı anlayamayız."
Büyük resmi, Twenge'nin ve Mustafa Merter'in ifadeleriyle yansıtmaya çalıştım. Gözlemlerim kapsamında, bir gazeteci ve sosyolog olarak hepsinin altına imzamı atabilirim.
Konunun ebeveynler kısmına dönersek... Hanelerimizde, kendi küçük hikayemizle baş başa kaldığımızda ne yapacağız?
Ergenler veya gençlerle nasıl iletişim kuracağız?
Değerlerimizi aktarmakta zorluk çekiyor muyuz? Bu sorunun yanıtı "evet" ise Uzman Aile Danışmanı Saliha Erdim bakış açımızı zenginleştirecek çok temel bir cümle kuruyor: "Çocuklar sizi severse değerlerinizi sever. Sizden nefret ederse, değerlerinizden de nefret eder."
Aile içinde ebeveynler, çocukluk döneminde tutarlı biçimde değerler eğitimini vermiş ve uygulamışsa, ergenlik dönemindeki çocuklar ve gençler için dikkat edilmesi gereken en kritik husus; sevgi bağının korunması ve ilişkilerin iyi tutulmasıdır.
Dilerim bu kısa reçete, sevgi bağlarının korunması ve güçlendirilmesine yardımcı olur.