Türkiye'nin göz bebeği olan İstanbul'u iki dönemdir yönetmesi için seçilen Ekrem İmamoğlu hakkındaki iddialar netleşti.
Yakın tarih siyasetinde görülmemiş bir dosya yargıya intikal etti.
Devlet kurumları son on seneyi mercek altına aldı, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı'ndaki döneme kadar izleme yaptı, delilleri topladı, şikayetleri dinledi, itirafları masaya yatırdı.
Ve sonuç; 3900 sayfalık iddianame yazıldı. İmamoğlu liderliğinde bir suç örgütünün adı kondu. Bu kapsamda suç isnat edilen 143 farklı eylem, dosyaya eklendi ve 402 şüphelinin adı, yargılanması için mahkemeye sunuldu. İmamoğlu'nun, "Örgüt kurma, rüşvet, dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma, suç gelirlerini aklama, kişisel verileri yayma" suçlarından 2352 yıla kadar hapsi istendi.
İmamoğlu'nun bu faaliyetler kapsamında kamuya verdiği zarar ise 160 milyar TL ve artı 24 milyon dolar olarak ifade edildi.
Yorum yapmadan önce belirtmek gerek; İmamoğlu ve ekibi iddianame kabul edilene kadar şüpheli konumdalar, sanık pozisyonunda değil. İkinci husus ise; masumiyet karinesi mahkeme hüküm koyana kadar geçerlidir.
İddialar incelendiğinde göze çarpan iki husus var. Neden rüşvet ve irtikap işlerine girilmiş? Birincisi; şahsi zenginleşme. İkincisi; siyaseti fonlama. Siyaseti yapma biçimi olarak böyle bir tercih yolu seçilmiş.
Siyaset kurumuna aktarım şu kapsamda gerçekleşmiş; CHP yönetiminin onayıyla, havuza aktarılan suç gelirlerinin seçim çalışmalarını fonladığı iddialar arasında. Bununla beraber Cumhurbaşkanlığı adaylık sürecinin de bu fonlarla yürütülmesi hedeflenmiş.
Şimdi bu kısa tespitten sonra şu yorumu yapmak şart oldu; Eğer bu iddiaların doğruluğu sabit hale gelirse; cümlelerim şimdiden hazır.
Kamuya verilen zarar, kaybedilen milyarlar, bu halkın alamadığı hizmet kalemlerinin tamamıdır.
Bakınız, siyaset bu değildir!
Siyaset; "Bulunduğum makamı nasıl nakite çevirebilirim" anlayışı hiç değildir.
Siyasete para kuleleri karışırsa kirlenir. Kirlenen siyaset, halka merhem olmak yerine ur olur.
Siyaset; inanç ve ideal meselesidir.
Siyaset, zor bir görevdir. Zamanından, ailenden, servetinden feragat gerektirir.
Alma değil, verme makamıdır.
Konfor ve lüks için değil halkın refahı için yapılır.
Etik ve ahlaki olmayan her faaliyet, bir gün patlak verir.
Hepimizin şahitlik ettiği şey, şaşalı ama sonu olmayan bir filmin özeti gibi.
Haksız zenginleşme, illegal ekipçilik ve menfaat gruplaşmalarının sonu işte böyle olur.
Suçüstü olduğunda tüm menfaatperestler çil yavrusu gibi dağılırlar.
Bakınız daha iddianame yazılırken gördük... 76 kişi itirafçı oldu ve bizzat delilleri kendi elleriyle yargı makamına sundular. CHP'yi yakan şey; CHP'nin içinde menfaat için ekipleşen örgütün kendi ifşalarıyla gerçekleşmekte desek yanlış olmaz. Panik haliyle, hikayenin önemli bir kısmını bizzat kendileri anlattılar.
Şimdi gelelim bu ekipçilere şemsiye olan CHP yönetimine!
O kadar yanlış yoldalar ki...
Ortaklık refleksi mi, çaresizlik mi bilinmez, tarihi bir hata hayata geçiriliyor.
Normal olan nedir? Suç isnat edilen kişi, siyaset kurumundan uzaklaştırılır ve "git, aklan gel" denir.
CHP, hayır diyor ve "bizdense suçsuzdur" anlayışını ortaya koyuyor. Bu tutum, dipsiz kuyuya gönüllü savrulmaktan başka bir şey değildir.
Sayısız iddia üzerinden yargıya konu olmuş kişiler canhıraş bir şekilde sahiplenilirken, üç nesil CHP'li kişiler, partiden ihraç ediliyor.
CHP tabanının düşünmesi gereken oldukça fazla mevzu var.