Hani bir makine aldığımızda, onunla beraber bir kullanma kılavuzu verirler, ancak kılavuzu doğru uygulayabilmeniz için de firma bize bir servis elemanı verir ya, tıpkı onun gibi kainatı yaratan Allah Teala da bize bir kullanma kılavuzu olarak kitaplar göndermiş, o kılavuzu doğru anlayalım diye de peygamberler göndermiştir.
Peygamberler kitapların nasıl anlaşılacağını, nasıl uygulanacağını bize bizzat göstermişlerdir.
O yüzden dinin iki temel kaynağından biri kitap yani Kur'an diğeri ise Peygamber sünnetidir.
Vahiy ile desteklenen Peygamber sünnetini bir kenara bırakarak, 'ben sadece kitabı esas alırım' diyen kişi kendi sınırlı bilgisiyle yanlışa düşebilir.
Maalesef günümüzde Kur'an Müslümanlığı adı altında peygamber sünnetini görmezden gelen bir akım var.
Oysa aynı Kur'an peygamberin kendi arzusuna uyarak konuşmadığını, söylediklerinin de vahiy olduğunu (Necm 3-4) çok açık ve net bir şekilde belirtiyor.
Aynı Kur'an Peygamberin iyiliği emredip kötülükten men ettiğini, temiz ve hoş şeyleri helal pis şeyleri de haram kıldığını da (Araf 157) çok net bir şekilde hatırlatmıştır.
Dahası "Peygamber size ne emrettiyse onu tutun yasakladığından da sakının."(Haşr 7) buyurarak Peygamberin de teşri kaynağı olduğunu bildirmiştir.
'Efendim biz hadisleri Kur'an'a arz ederiz ona uymuyorsa Kur'an'ı tercih ederiz' cümlesi doğru bir cümledir fakat aynı zamanda eksik bir cümledir.
Peygamber Kur'an'daki bir hükme aykırı bir şey söylemez, eğer öyle bir söze birileri hadis diyorsa zaten onun hadis olmadığını Hadis Usulu (metedoloji) okuyan herkes bilir.
Ama Peygamber Kur'an'da olmayan bir hüküm koyduğunda yahut Kur'an'daki bir hükmü açıklayıp istisnalar getirdiğinde onu reddetmek "Peygamber size ne emrettiyse onu tutun" emrine muhalefettir.
Çünkü Camıussağır'de 3021 sayılı Sahih hadisi şerifinde Efendimiz buyuruyor ki: "Biriniz koltuğuna yaslanmış oturur haldeyken Allah'ın haram kıldıklarını sadece bu Kur'an'da belirttiğini mi zannediyor? Dikkat edin, vallahi ben emrettim, öğüt verdim kimi şeyleri yasakladım bütün bunlar aynen Kuran hükümleri gibidir veya daha fazladır."
Müctehid imamların Kur'an'ı anlamada ve hüküm çıkarmada sünnete ne kadar önem verdiklerini İslam tarihini birazcık okuyanlar yakından bilirler.
Mesela İmam Ahmed Hanbel'in bir milyon hadisi ezbere bildiğini görürler. Mesela Allame İbn Cevzi'nin hadis yazmak için yonttuğu kamış yongalarını biriktirdiği ve ölünce suyunun bu yongalarla ısıtılmasını vasiyet ettiğini, öldüğünde suyunun o yongalarla ısıtıldığını ve yongaların arttığını görürler!
Sadece hadis bilmek de yeterli değildir hüküm istinbatı için hukuk nosyonunun da gerekli olduğunu görürler.
Enes b. Malik ve başka sahabelerden ders alan ve zamanının hadis konusunda imamı kabul edilen Şeyhulislam ve Şeyhulmuhaddisin ünvanlı İmam Süleyman b. Mehran el-A'meş'e biri bir soru sorar İmam bir şey söyleyemez. Orada bulunan Ebu Hanife adamın sorusuna cevap verir. İmam A'meş, 'nereden çıkardın bu cevabı?' diye sorunca Ebu Hanife, 'bizzat sizin rivayet ettiğiniz şu hadisten!' diye cevap verir. İşte o zaman İmam A'meş, hadisçilerin tıpkı eczacılar gibi hadisi taşıyıp muhafaza ettiğini ama ilacın kime nasıl kullanılacağını doktorların bildiğini yani hadislerden hüküm istinbatının fıkıhçıların işi olduğunu ifade babında İmam Azam Ebu Hanife'ye, 'يا معشر الفقهاء انتم الاطباء و نحن لصيادلة Ey fakihler topluluğu! sizler doktorlarsınız biz de eczacılar.' meşhur sözünü, muhaddisler ve fakihlerin birbirini tamamladıklarını görürler.
Bir misal ile noktalayalım. Ekranlarda çok sık görünen bir ilahiyatçının, Cuma Suresi'nde cuma ezanı işitildiğinde alışverişin bırakılmasını ve namaza koşulmasını emreden ayeti anlatırken cuma namazının kadınlara da farz olduğunu söylediğini gördüm.
Tamam العبرة بعموم اللفظ لا بخصوص السبب sebebin hususiliğine değil Lafzın umumiliğine itibar edilir kuralınca oradaki emirden eğer bir istisna belirtilmemişse bütün müminler anlaşılır. Ancak peygamber oraya bir istisna koymuşsa onu görmek gerekir.
Bu konuda Efendimiz buyuruyor ki: "Cuma (namazı) dört kişi hariç bütün Müslümanlara cemaatle (kılınması) farz olan bir haktır. (O dört kişi:) özgür olmayan kişi, kadın, çocuk ve zayıf (kimselerdir).".(Camiussağır, hadis no: 3630/Hasen)
Hadisleri görmezden gelerek Kur'an açıklamaya çalışmak Kur'an'ı değil kişinin kendi anlayışını öne sürmek demektir.
Ve o konuda bir peygamber buyruğu varsa bilerek görmezden geliyorsa peygambere itiraz etmek demektir, tehlikelidir.
"Allah ve peygamberi bir işe karar verdiği zaman mümin bir erkeğin ve mümin bir kadının kendi işlerinde artık bir seçme hakkı olmaz. Her kim Allah ve peygamberine asi olursa açık bir sapıklıkla sapmış olur" (Ahzab 36)
Peygamber sünnetini bize aktaran hadis ilmi ise çok sağlam bir kaledir. Hadislerin sahihi zayıfı, haseni, mürseli mevzuu (uydurması) o denli sık dokunup ince elenmiştir ki İslam' ı karalamak için açık bulmaya çalışan oryantalistler bile orada bir açık kapı bulamamışlardır.
İlginçtir hicri bininci yıllarda sünneti yok sayan peygamberin devrinin geçtiğini iddia eden Noktacı diye bir sapkın akım zuhur etmiş, o dönemde yaşayan ve ikinci binin yenileyicisi unvanını alan İmam Rabbani o akım ile şiddetle mücadele etmiş ve Efendimizin peygamberliğine odaklanarak sahih İslam'ı savunmuştur.
Hülasa, hadisler (sünnet) göz ardı edilerek sahih İslam'a ulaşılamaz.
Günümüzdeki sünnet karşıtı akımlara karşı yayınlanan en önemli eserlerden biri de Mehmet Görmez hocanın başkanlığı döneminde Diyanet' İşleri Başkanlığı'nın yayınladığı 7 ciltlik Hadislerle İslam kitabıdır.
Hadisleri inkar ederek ve görmezden gelerek Kur'an Müslümanlığı iddiasında bulunanların Müslümanlığı Kur'an Müslümanlığı değildir, her kimlerse onların iddiasıdır!