Geçtiğimiz yıl Devlet Bahçeli'nin sürpriz çıkışıyla başlayan Terörsüz Türkiye sürecinde önemli aşamaya gelindi. Bu köşede 9 Eylül 2024'te yaşanacaklara dair satırlar yer almıştı.
Terör örgütü PKK, sınırlarımızdaki militanlarını çektiğini duyurdu. Örgütün içerde militanları var mıydı? Evet. Örgütün alt kolları olan HPG ve YJA Star militanları artık Kuzey Irak'taki kamplara çekildiler.
Öcalan'ın 27 Şubat 2025 tarihli 'Barış ve Demokratik Toplum' çağrısı ile kimlik kazanan süreç, son derece önemli ve kritik bir aşamadan geçiyor.
Kırk yıldan fazla devam eden terör bölge halkının canını yaktı. Binlerce şehit ve gazi acı hatıralarla bedel ödedi. Kürt halkının yaşam koşullarını zorlaştıran terörün faturasını hep birlikte ödedik. Şimdi yaraları sarma zamanı. Kolay mı? Hiç kolay değil. Ülkemizde hemen her aileye dokunan bir tarafı var yaşananların.
Bu halkın hafızasından uzun seneler daha silinemeyecek bir travma bu. Ancak Ankara'nın serinkanlı çözümler araması gerekiyordu. Demokratik zeminin yaşaması ve sorunların aşılması şarttı.
Örgüt DEM Parti siyasetinin prangasıydı. Seçilen belediye başkanı örgüt tarafından tayin edilen sözde müfettişin emrindeydi. Her siyasetçi örgüte bedel ödemek zorundaydı. Örgüte karşı dik duran ve gerçekten siyaset yapmak isteyen partililer ise aforoz edilmişti.
Şimdi bir fırsatın eşiğindeyiz. Özgür siyaset zemini, ajitasyondan uzak rasyonel önermeler üretmek zorunda. Bu ülkenin birliğini zedelemeyecek her öneri mecliste tartışılmalı ve siyasetçileri meşgul etmeli.
Bölgede yaşananlara odaklanırken Orta Doğu'da Türkiye'nin artan rolünü görmek şart. Devlet dışı aktörlerin saf dışı bırakıldığı bir dönemdeyiz. Maceraya sürüklenmek ve irrasyonel talepler yerine birlikte kazanmanın birlikte bölüşmenin zorunlu olduğu bir döneme giriyoruz.
Bölgeye geniş tabanlı ticaret entegrasyonu ve enerji projeleri hakim olacak. Böyle bir tabloda hiçbir terör örgütü barınamayacak. YPG yahut ABD'lilerin verdiği adla SDG artık Suriye'de sisteme entegre olmak zorunda.
Suriyeli olmayan SDG mensupları zaten ayrışmak ve Suriye sınırlarını terk etmeye mecbur. 10 Mart mutabakatının altında mayın döşeli olduğu bir gerçek. Ancak mutabakatın arkasında güçlü "devlet-aktörler" var. Bu bileşkeyi Gazze ateşkesinde de gördük. Suriye'de istikrarı isteyen cephenin genişliğini anlamak hiç de zor değil. Şimdi Ankara'yı ve Şam yönetimini memnun edecek formül SDG varlığının sisteme tabi olması.
Suriye'nin geleceğinde tarihsel bağlarımızın olduğu Arapların, Kürtlerin, Türkmenlerin ve bir çok unsurun ortak geleceğine destek vermek zorundayız. Bu bölgenin uzun zamandır yaşadığı travmayı atlatması için kaçınılmaz bir pratik olacak.
Bu sürecin daha yumuşak ve kansız olması için İmralı'nın önermeleri son derece gerçekçi. Öcalan'ın bölgesel riskleri ve jeopolitik denklemdeki sıkışmayı görmesi önemli ancak sürece etkisi olacak mı emin değiliz.
ABD-Çin rekabetinin doğurduğu küresel gelişmeler bir yana henüz soğumayan İsrail-İran gerginliği ayrı bir mesele. Gazze'de ateşkes ise her ne olursa olsun devam etmek zorunda.
Ankara, bölgedeki gelişmelere hazırlıklı çünkü küresel gerilim hatlarını yakından takip ediyor.
İçerde sıkça rastladığımız soruşturmalar ve bazı holdinglere uzanan siyaset üstü operasyonlar bu gelişmelerden bağımsız değil.
Bölgemizi yakın zamanda tehdit edecek gelişmelere karşı istikrarlı bir ekonomi ve güçlendirilmiş bir siyaset zemini ile hazır olmak zorundayız.