Almanya Şansölyesi Friedrich Merz'in Ankara ziyareti, yalnızca iki ülke arasındaki diplomatik temasların güncellenmesi olarak değil, Avrupa'nın Rusya karşısında yeni bir güvenlik mimarisi arayışının parçası olarak değerlendirilebilir. Medyada her iki liderin İsrail'e bakışındaki görüş ayrılıkları dikkat çekmiş olsa da ziyaretin esas boyutunu irdelemek zorundayız.
Görüşmede öne çıkan savunma sanayii, enerji, göç ve ticaret başlıkları, Türkiye-Almanya ilişkilerinin tarihsel sürekliliği içinde yeniden şekillenen stratejik bir yakınlaşma ihtimalini karşımıza çıkarıyor.
Türkiye-Almanya ilişkileri, modern devletlerin oluşum sürecine kadar uzanan köklü bir geçmişe sahip. Osmanlı-Almanya ittifakıyla Birinci Dünya Savaşı'na birlikte giren iki ülke, savaş sonrasında farklı yönlere savrulsa da, Soğuk Savaş döneminde yeniden aynı güvenlik ekseninde buluştu. Batı Almanya ve Türkiye, 1950'lerden itibaren NATO şemsiyesi altında benzer stratejik kaygıları paylaştılar.
İki ülkeyi birbirine yaklaştıran bir başka boyut ise 1961'de imzalanan işçi alımı anlaşmasıyla atıldı. Almanya'nın sanayi gücünü korumak için ihtiyaç duyduğu işgücü, Türkiye'den gelen "misafir işçiler" tarafından karşılandı. Bu süreç, zaman içinde geçici bir ekonomik işbirliğinden kalıcı bir toplumsal bağa dönüştü. Bugün Almanya'da yaklaşık 3 milyon Türk kökenli insan yaşıyor; bu nüfus, iki ülke arasında hem ekonomik hem de kültürel bir köprü işlevi görüyor.
EKONOMİK DERİNLİK VE KARŞILIKLI BAĞIMLILIK
Tarihsel ilişkileri derin iki ülkenin Soğuk Savaş dönemindeki ilişkilerini ABD'siz değerlendirmek saflık olur. Bugün yaşanan gelişmeleri de Rusya faktöründen uzak değerlendiremeyiz. Ukrayna savaşının yarattığı güvenlik algısı Avrupa liderlerini yeni bir arayışa sürükledi.
Günümüzde Türkiye-Almanya ilişkilerinin temel direğini ekonomi oluşturuyor. 2024 verilerine göre iki ülke arasındaki ticaret hacmi 47 milyar dolar düzeyinde. Almanya, Türkiye'nin en büyük ticaret ortaklarından biri; Türkiye ise Almanya'nın Orta Doğu ve Avrasya pazarlarına açılan önemli bir kapısı. Makine, otomotiv ve elektronik sektörlerinde yoğunlaşan bu ticaret ilişkisi, yalnızca mal alışverişinden ibaret değil; aynı zamanda teknoloji transferi ve üretim zincirlerinin entegrasyonu anlamına geliyor.
Batı medyasında çıkan haberlerde Merz-Erdoğan görüşmesinde savunma sanayii ve ortak üretim başlıkları öne çıktı. Haberlerde, "Merz Türkiye'yi Avrupa Birliği'nin güvenlik ve tedarik zinciri açısından yakın bir ortak olarak tanımladı" ifadeleri yer aldı. Bu vurgu, Berlin'in son dönemde Türkiye'yi yalnızca bir bölgesel güç değil, aynı zamanda Avrupa güvenliğinin tamamlayıcı unsuru olarak gördüğüne işaret ediyor.
Alman medyasında bazı analizlerde ise Merz'in Ankara temasları "stratejik ortaklığı yeniden tanımlama çabası" olarak nitelendirildi. Her iki ülke arasında enerji güvenliği, göç yönetimi ve savunma sanayii gibi alanlarda "yüksek düzeyli pragmatik işbirliği" beklentisi öne çıktı.
GÜVENLİK, NÜFUS VE İŞGÜCÜ EKSENİ
Türkiye-Almanya ilişkilerini kalıcı kılan en önemli unsurlardan biri, güvenlik, nüfus ve işgücü ekseninde oluşan çok boyutlu bağımlılık. Türkiye, Avrupa güvenliğinin güney sınırında yer alan bir NATO üyesi olarak, hem askeri hem de enerji güvenliği açısından belirleyici bir konumda. Almanya açısından Türkiye'nin rolü, yalnızca bir bölgesel ortaklık değil, aynı zamanda göç yönetimi, enerji aktarımı ve Karadeniz güvenliği gibi alanlarda stratejik bir zorunluluk hâline geldi.
Bir süredir Almanya'nın Türkiye'yi Rusya karşısında Avrupa güvenliğinin kilit taşı olarak gördüğü bütün sorunlara rağmen işbirliği yapılması gerektiği öne çıkarılıyor. Göç politikası da bu işbirliğinin insani boyutunu oluşturuyor. Almanya'nın iç politikasında tartışmalı bir başlık olan mülteci politikası, Türkiye ile sürdürülen koordinasyon sayesinde yönetilebilir bir çerçevede tutuluyor. Zaten Erdoğan-Merkel ilişkilerinde kritik mesele göç krizi üzerine yoğunlaşmıştı.
AVRUPA-RUSYA GERİLİMİNDE TÜRKİYE
Merz'in Ankara ziyareti, Avrupa-Rusya ilişkilerinin en gergin dönemlerinden birinde gerçekleşti. Ukrayna savaşının sürmesi, enerji krizinin kalıcı hâle gelmesi ve Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden tanımlanma süreci, Türkiye'yi bu tabloda vazgeçilmez bir aktör konumuna getiriyor. Karadeniz'de denge politikası izleyen Ankara, hem NATO üyesi hem de Moskova ile diplomatik kanallarını açık tutan nadir ülkelerden biri.
Belki Soğuk Savaş döneminden daha da güçlü olan Ankara'nın Rusya ile Batı arasındaki gerilimi yönetebilecek az sayıdaki aktörden biri olduğu konuşuluyor.
Rusya ile ipleri geren Avrupalılar bu süreçte artan ekonomik krizi de atlatmak zorunda. Azalan iş gücü ve artan maliyetler Avrupa'nın üç büyük ülkesini sarstı. İngiltere-Fransa-Almanya kendi aralarındaki sorunlara ve rekabete rağmen Rusya'ya karşı birleşme eğilimine girdi.
Avrupa'da SAFE (Avrupa İçin Güvenlik Aksiyonu) adı verilen yapılanma 27 Mayıs 2025 tarihinde Avrupa Birliği Konseyi tarafından kabul edildi. Avrupa savunma sanayisini desteklemek için acil ve büyük yatırımlara olanak tanıyarak üye ülkelerin savunma hazırlıklarını hızlandırmak amacıyla tasarlanmış bu girişimin temel amacı toplanacak paranın karşılığında yapılacak harcamanın Avrupa savunma endüstrisini güçlendirmesi.
Geçtiğimiz yıl Avrupalı 6 dışişleri bakanının toplanmasıyla başlayan bu sürece bu köşede etraflıca yer vermiştik. Şimdi SAFE projesinin gerçekleşmesi için ziyaret trafiği hızlandı. SAFE Avrupa İçin Güvenlik Aksiyonu'nun resmi web sayfasında ihtiyaç duyulan acil alımlar sıralanmış durumda. 800 milyar euro yani 1 trilyon dolar ayrılacak bu bütçe sandığımızdan çok daha önemli. Üretilecek ve satın alınacak malzemelerin önemli bir kısmı bizim envanterimize girmiş ve sahada tecrübe edilmiş ürünler.
Kamuoyunda Avrupa'nın güvenlik mimarisinde Türkiye'nin rolü çok boyutlu tartışılmıyor. Mesele yalnızca "Avrupa'yı Türk askeri koruyacak" boyutunda konuşuluyor. Oysa Türk savunma sanayii ile işbirlikleri Avrupalı liderler için çok daha önemli.
Merz'in Türkiye ziyaretini Türkiye-Almanya ilişkilerine sıkıştırmamak ve Avrupa'nın güvenlik mimarisi temelinde yeniden üretim senaryosu üzerinden okumak doğru olacaktır.