Terörsüz Türkiye yolunda Meclis'te kurulan Komisyon ilk toplantısını dün yaptı.
Komisyonun adı, "Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu" oldu.
Terörsüz Türkiye yoluna taş koymaya çalışan İYİ Parti ve Zafer Partisi dışında bütün partilerin komisyonda temsilcileri var.
Şöyle söyleyelim, seçmen kitlesinin yüzde 95'inin, komisyon toplantılarında fikirleri, görüşleri dile getirilecek.
TSK'nın, jandarmanın, MİT'in, şehit ailelerinin de sözü dinlenecek.
Siyasî hesaplar yapılmazsa, samimiyet elden bırakılmazsa Meclis'te ilk defa böylesine bir mutabakat arayışı oluyor.
Geçen yazımda da altını çizdim, demokratik olgunluk ve diyalog/uzlaşma adına belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük zemini oluşuyor.
Eğer başarabilirsek başta Türk-Kürt kardeşliği ile iç cephe tahkim edilir, yaşam tarzı farklılığından kaynaklanan laik-dindar ayrımı yumuşatılır, gerilim ve çatışma atmosferleri dağılabilir.
Eğer başarabilirsek Türkiye Yüzyılı hedefinde en kuvvetli rüzgârı yakalarız.
Temkin, tedbir, sabır ve teenni ile hareket etme zarureti olan büyük bir sınava giriyoruz.
Türkiye Yüzyılına karşı direnecek iki odak var.
1. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen Batı Haçlı/Siyonist ittifakı.
Bu ittifakı, ABD ve Avrupa'daki Yahudi lobileri ve İsrail, sürekli kışkırtıyor, maniple ediyor. Yahudi, Ermeni ve Rum lobileri birlikte hareket ediyor.
Son günlerde, İsrail için Türkiye'yi en büyük potansiyel tehdit/tehlike gören yaklaşımlar dolaşıma boşuna sokulmadı.
2. Türkiye Yüzyılına karşı direnecek ikinci odak, içimizde.
Erdoğan dönemi, vesayet ağalarının hortumunu kesti, belini kırdı.
Medyada, üniversite yönetimlerinde, iş dünyasında, yüksek yargıda, asker içindeki cuntacılar üzerinde, oda/sendika/dernekler içinde kurulan VESAYET DÜZENİ sayesinde kendilerini Türkiye'nin sahibi gören göbekten dışarı bağlı zadegân takımı, Batı projesi içinde kurulan STATÜKONUN BEKÇİLİĞİNİ yapıyordu.
Yapıyorlardı ama o eski Türkiye'deydi.
Türkiye'nin ellerinden kaydığını düşündükleri için hazımsızlık içinde öfke ve kin ile saldırıyorlar.
Sözcü gazetesinin başyazarı dün şunu yazdı:
"Ümmetçiler ve siyasal İslâmcılarla... Laik cumhuriyeti savunanlar aynı masada nasıl oturacak, ne konuşacaklar? 'Birinci partiyiz' diye haklı bir gurur içinde olan Özgür Bey, ikinci parti konumundaki AKP, komisyona 21 üye ile katılırken, birinci parti CHP'nin, 10 üye ile katılmasına nasıl razı oldu, neden kabul etti?"
STATÜKO'NUN sözcüsü 2 fitneye birden sarılıyor.
1. Eski Türkiye'nin aşağılayıcı, kibirli, şımarık, kutuplaştırıcı söylemi ile kin ve öfke kusuyor.
2. CHP'yi tahrik ediyor, maraza çıkarması, komisyondan ayrılması için kışkırtıyor.
Meclis'teki mutabakat arayışı ile girilen sağduyulu, makul yol; gerçekten çetin, mayınlarla dolu, provokasyonlara açık bir yol.
Cumhur İttifakı, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP lideri Bahçeli, bütün engelleri göğüslemeye hazır sağlam bir irade ortaya koydular/koyuyorlar.
Milletçe sabırlı, temkinli, sağduyulu olmalıyız.
Belki öyle anlar olacak ki, gelecek nesillerin hatırına, Türkiye Yüzyılı ufkunun hatırına, "kızılcık şerbeti" içiyoruz diyeceğiz...
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Komisyon'daki dünkü konuşması ile tarihe not düştü:
"Tek bir terör örgütü değil, farklı isimler ve maskeler altında birçok yapının ülkemizin önünü yıllarca kesmeye çalıştığına hep birlikte şahit olduk. Bu örgütler, bölgemizdeki ülkeleri parçalayan vekâlet savaşlarını yürütmek için kurulmuş yapılardı hiç şüphesiz. Çevremizdeki çoğu ülke de, bölgemiz, bu yapılar eliyle istikrarsızlaştırılmaya çalışılmış, kardeş halklar arasında çatışmalar, katliamlara yol açılmış, milyonlarca insan topraklarından edilerek sığınmacı durumuna düşürülmüştür. Bu tablo, Türkiye'nin de demokratik ve özgürlükçü vizyonunun daha güçlü bir siyasal düzlemde kök salmasını ne yazık ki uzun yıllar engellemiştir. Bugün, FETÖ dâhil darbe girişimlerini boşa çıkaran ve terör örgütünün etkisini kıran kararlı adımlarla birlikte yeni bir dönemin eşiğindeyiz. Yeni dönem, siyasetin, düşüncenin ve vicdanın daha çok konuşulduğu bir dönem olmak zorundadır. Evladını yitiren annenin, dükkânını kapatmak zorunda kalan esnafın, yaylasına çıkamayan köylünün ve kamu adına görev yaparken can veren, şehit olan kamu görevlisinin acısı hepimizin ortak acısıdır. Ortak acılarımızı artık ortak umuda çevirmek için buradayız."