Hatırlanacağı gibi bir önceki yazımda;
Ekrem İmamoğlu'nun 2019 yerel seçimleri esnasında henüz belediye başkanı olmadan belediye başkanının yetkilerini kullanarak İBB'ye ait resmi bir evraka yetkisiz olmadığı halde imza attığını,
İmzaladığı evrakla İstanbul'un ve İstanbul'da ikamet eden herkesin özel bilgilerini içeren verileri belediye dışından getirdiği yetkisiz kişileri belediye kayıtlarına sızdırarak kopyalattırdığını,
Kopyalamanın ne maksatla yapıldığının bilinmediğini,
Kopyalanan verilerin devletin bekası ve istihbarat güvenliği açısından çok büyük sakınca içerdiğini,
Bu yapılanın casusluk faaliyeti kapsamında değerlendirilmesi gereken bir suç olmasına rağmen kişi hakkında bugüne kadar herhangi bir tahkikat ya da hukuki işlem yapılmadığını yazmıştım.
Sonunda Beklenen Oldu...
Aydınlatıldığında hakkında çok sayıda kitap yazılacak bu olayla ilgili genel hatlarıyla kısa bir özet yapmaya çalıştım.
Yukarıda da belirttiğim gibi ortada işlenen bir suç olmasına rağmen maalesef bugüne kadar herhangi bir hukuki işlem yapılmadı.
Ancak geçtiğimiz hafta işler değişti.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı casusluk ile ilgili açtığı bir soruşturmaya bu olayı da dahil etti.
Peki Neler Olmuş...
Bahse konu soruşturmaya isnat edilen suç benim aylardır anlatmaya çalıştığım konuyu çok güzel özetlemiş;
"Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasal veya askeri casusluk amacıyla temin etmek."
Savcılığın dosyayı mahkemeye sevk ettiği pusulayı okuduğunuzda da geldiğiniz nokta şu;
Bu soruşturma derinleştirildiği takdirde şu an yürüyen tüm soruşturma ve yargılamalar gölgede kalacak, bu dava tüm davaların önüne geçecek.
Gördüğüm o ki iş oraya gidiyor...
Olay Tam Bir Muamma...
Savcılık evrakını incelediğinizde soruşturmanın üç isim üzerinde yürüdüğünü görüyorsunuz.
Ekrem İmamoğlu, Merdan Yanardağ, Hüseyin Gün.
Ancak evrakı derinlemesine incelediğinizde işin sadece bu isimlerle sınırlı kalmayacağını, gelişmelerin çok daha farklı kişilere, farklı yerlere uzanacağını net olarak anlıyorsunuz.
Ben bu satırları yazarken bir gelişme yaşandı ve dört kişi daha gözaltına alındı.
Buraya kadar anlattıklarım, bu yaşananlar görmeyi bilene bir tek şey hatırlatıyor.
FETÖ...
Buram Buram FETÖ kokuyor...
Evet olaylar buram buram FETÖ kokuyor.
Kopyalama olayını duyduğumda aklıma ilk gelen FETÖ denilen ihanet şebekesinin kozmik odada yaptıkları oldu.
CHP ile FETÖ'nün ya da kozmik oda ile bu kopyalamanın ne alakası var demeyin tam tersi görmeyi bilene yakın alakası var.
Zaman Bu Zaman...
Artık CHP'lilerin kendi içlerinde bazı şeyleri tartışmasının, bazı konuları konuşmasının, bazı şeyleri de hiç çekinmeden kondurmasının zamanı geldi.
Ben CHP içinde ciddi bir FETÖ yapılanmasını çoktandır anlatmaya çalışıyorum ama maalesef anlatımda yeteri kadar başarılı olduğum söylenemez.
Üstelik bunları söyleyen sadece ben de değilim.
Birçoğunun gördüğü halde görmek istemediği CHP-FETÖ ilişkileri ile ilgili önemli CHP'li isimler körün gözüne sokarcasına öyle şeyler söylüyorlar ki...
İşte bir kaçı...
CHP-FETÖ arasındaki derin ilişkiye 31 Mart seçimleri öncesi dikkat çeken CHP eski Antalya Milletvekili Yıldıray Sapan;
"Bu CHP'ye oy verirseniz FETÖ'ye oy verirsiniz."
Yine CHP'nin FETÖ ile ilişkilerini en çok ve en sık eleştiren CHP eski Genel Başkan Yardımcısı Yılmaz Ateş;
"MHP'yi ve Fenerbahçe Spor Kulübü'nü tebrik ediyorum. Maalesef benim partim teslim oldu ama MHP ve Fenerbahçe, FETÖ terör örgütüne teslim olmadı. Eğer dik durabilseydik 15 Temmuz darbe girişimi de olmayacaktı.'
Bu sözlerinden dolayı Yılmaz Ateş'in partiden ihraç edildiğini de hatırlayalım.
Milletvekili Birgül Ayman Güler;
"CHP 2014 yerel seçimlerinde FETÖ ile ittifak yaptı."
Ayakta uyuyan bazı CHP'lileri uyandırmak için bu örnekler fazlasıyla yeter ama ben yine de bir başka kritik konuya değineceğim.
Sorgulayın...
Yukarıda verdiğim örneklerin CHP içinde siyaset yaptığını zanneden birçok uyurgezer "terlikçi" için hikâye olduğunu biliyorum.
Buna rağmen ben yine de içlerinde bazıları Allah'ın verdiği aklı kullanır ve olan biteni sorgulamaya başlar umuduyla FETÖ ile CHP arasındaki ilişkiyi gösteren bir başka kritik olaydan bahsedeceğim.
Siyasi hayata giren herkes bilir ki siyasette "çırak, kalfa, usta "denklemi en temel kuraldır ve her daim işler.
Türk siyasi tarihine baktığınızda parti genel başkanlarının, genel başkan yardımcılarının, partide yıllarca dirsek çürütmüş kişilerin usta çırak denkleminden geçmiş, çekirdekten yetişme kişiler olduğunu görürsünüz.
Çünkü kural işlemiştir.
Böylesi kişiler zaten "duayen" diye anılırlar ve emeklerinden dolayı da parti tabanında çok ciddi saygı görürler.
Mesela; bu kural çalıştığı için Mansur Yavaş CHP içinde yer bulamamıştır.
Onun dışlanmasının, CHP'li olarak kabul görmemesinin nedeni tam da budur.
CHP'liler Mansur Yavaş'ın parti içindeki dışlanmışlığını CHP içinden yetişme değil, sonradan partiye girdi, tabandan gelmiyor gibi sebepler üzerinden açıklarlar.
Şimdi bu gerçekler ışığında gelelim önemli konuya.
Şeytan Ayrıntıda Gizli...
İlginçtir siyasetin temeli olan bu kural CHP içinde Özel Özgür ve Ekrem İmamoğlu için bugüne kadar hiç işlemedi, işletileceğe de benzemiyor.
Tam tersi her iki isim de sorgulama yeteneğini yitirmiş CHP'liler tarafından baş tacı ediliyor.
Oysa Özel Özgür ve Ekrem İmamoğlu çekirdekten yetişerek değil sonradan eklemeyle, birilerinin gizli desteğiyle CHP'de kendilerine yer buldu.
Bu iki proje ismin CHP geçmişi topu topu 10-15 yıllık kısa bir süreç.
Ne hikmetse her ikisi de bu kısacık sürede CHP'ye yıllarca emek vermiş parti içinde asırlık çınarları, duayen tüm isimleri yerle bir ederek partinin bir ve iki numarası olmayı başardılar.(!)
Sizce bu durumda bir tuhaflık yok mu?
Siz bunu sorgulaya durun, ben esas tuhaflığa geleyim
Bu iki ismi destekleyenler, onların CHP'ye girmesini sağlayanlar, onlar için onlardan fazla mücadele edenler, onlara her türlü siyasi desteği verenler kim dersiniz?
Size bu konuda bir örnek vereceğim, bu örnek bu ve diğer soruların da cevabı olacak...
Partinin genel başkanı edasıyla ortalıkta caka satan bir numara İmamoğlu, onun Belediye Başkanı adayı olması için insanüstü gayret gösteren siyasiler kimler dersiniz;
İddialara göre bu siyasiler Bülent Arınç, Abdullah Gül, Mesut Yılmaz, Zülfü Livaneli.
Lafın fazlasının kime söyleneceği belli olduğu için ben daha fazla uzatmayarak yazımı burada sonlandırıyorum.