Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit yakınları ve gaziler ile tüm vatandaşlara "Terörsüz Türkiye" mektubu gönderdi.
Bu mektubun zamanlamasına dikkat çekmek isteriz.
Dün TBMM'de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun, 2. Toplantısı yapıldı.
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ile Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın komisyonu bilgilendirdi.
Komisyon, tam kapalılık ilkesi gereğince basına kapatıldı.
Tutanaklar, komisyon üyeleri dâhil 10 yıl boyunca kimseye verilmeyecek.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gönderdiği mektupta dikkat çeken husus şurası:
"Şundan emin olmanızı hassaten rica ve istirham ediyorum, bu sürecin hiçbir noktasında pazarlığa, müzakereye, tavize, gizli ve süfli girişimlere yer verilmemiştir, bundan sonra da verilmeyecektir. Şehitlerimizin aziz ruhlarını muazzep edecek, şehit ailelerimizi ve gazilerimizi incitecek hiçbir adım atılmamıştır ve atılmayacaktır."
Bölücü teröre karşı en büyük mücadeleyi vermiş, içerde terörün belini kırdığı gibi, sınır ötesi harekâtlarla da teröristleri mağaralardan başını çıkaramaz hale getirmiş bir lider, neden böyle bir teminat verme gereğini duyuyor?
Çünkü sabırla, teenni ile büyük resmi görmemizi istiyor.
Çünkü Terörsüz Türkiye ve ardından terörsüz bölge hedefine ulaştığımızda ülkemizin, insanımızın, devletimizin önünde yepyeni bir sayfa açılacak.
İki asırdır bin bir desise, tezgâh, komplo ile milletimizi birbirine düşürmeye çalışan, aramıza nifak tohumları atan ihanet şebekelerinin asırlık planları çöpe atılacak, milletçe yeniden kucaklaşacağız.
İstiklal Marşı şairimiz Mehmet Akif'in hasretini dindirmek inşallah nasip olacak, bir daha;
"Bir zamanlar biz de millet, hem nasıl milletmişiz;
Gelmişiz dünyaya milliyet nedir öğretmişiz" dedirteceğiz.
Bin yıllık kardeşliğimiz, geleceğimiz için teminat olan İÇ CEPHE zeminini sağlamlaştıracaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit ve gazi ailelerine mektup yazma gereğini başka bir açıdan daha gerekli görüyor.
Çünkü şu anda Terörsüz Türkiye sürecinden rahatsız odaklara hizmet veren iki siyasi parti var. Etki ajanlığını siyasete taşır gibi doğrudan şehit ve gazi ailelerine yönelik kışkırtma, tahrik ve bozgunculuk yapıyorlar.
İYİ Parti ve Zafer Partisi Genel Başkanları; teröre karşı en büyük mücadeleyi vermiş Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Devlet Bahçeli'ye, "terör sevici" diyerek çirkince saldırıyorlar.
Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TBMM Komisyonunu, "Öcalan komisyonu" diye yaftalıyor.
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, "PKK ile pazarlık komisyonu" diyor.
Bu iki siyasetçi ırkçılık yapıyor, göstermelik milliyetçiliklerini, oya tahvil etme telaşı yaşıyorlar.
Dervişoğlu, CHP'ye de sesleniyor; "bu orta oyununa meze olmayın, oyuna gelmeyin, bu tuzağa düşmeyin" diye aklınca uyarıyor...
Bir önceki yazımda da altını çizdim:
Türkiye Yüzyılına karşı direnecek iki odak var.
1. Türkiye'nin güçlenmesini istemeyen Batı Haçlı/Siyonist ittifakı.
2. Türkiye'yi asker içindeki cuntaların darbeleri ile yönetmekten vazgeçmeyen, son olarak FETÖ ihanet şebekesini devreye sokan vesayet ağaları.
Bunlar kin ve öfke ile direniyorlar. Terörsüz Türkiye'nin, kendi defterlerini tamamen düreceğini görüyor, panikliyorlar.
Bilhassa medyada ve CHP içinde yeniden ihanet koroları kurdular.
Aşağılayıcı, kibirli, şımarık, kutuplaştırıcı söylemi ile kin ve öfke kusuyorlar.
Vesayetin sözcüsünde başyazar, birkaç gün önce CHP Genel Başkanı Özgür Özel'i hizaya sokmaya çalışıyordu. CHP'yi tahrik ediyor, maraza çıkarması, komisyondan ayrılması için kışkırtıyordu.
Dün de televizyonlarında İYİ Parti Genel Başkanının tepkilerini ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. (Kimin eli kimin cebinde?)
Bizler; 15 Temmuz FETÖ ihaneti karşısında liderliğini, cesaretini gördüğümüz, yürüyünce milletimizin ardından yürüdüğü Cumhurbaşkanımız Erdoğan'a güveniyoruz:
"Şundan emin olunuz, ne yaptığımızı gayet iyi biliyor, stratejik bir akılla çok büyük bir dikkat ve hassasiyetle hareket ediyoruz. Attığımız her adımı inceden inceye hesap ediyoruz..."