Adnan Menderes'in idamına giden süreçte medyanın da en az cuntacılar kadar elleri kirli ve kanlıydı. Medya, cuntacıların ve CHP'lilerin servis ettiği karalama ve yalan haberlerine yer vermişti.

Atatürk Havalimanı'ndaki çalışmaları kendine dert edinen (!) Kemal Kılıçdaroğlu, samimiyse öncelikle yeşil düşmanı belediyelerinden hesap sormaya başlamalı. İstanbul Atatürk Havalimanı Millet Bahçesi'nin yapımı için start verildi. Proje ile havalimanı 5 milyon 61 bin metrekarelik yeşil bir koridora dönüştürülecek. İstanbulluları heyecanlandıran proje kapsamında; 132 bin 500 ağacın dikimi gerçekleştirilecek ve alan, aynı anda günde 1 milyon kişiye hizmet verebilecek büyüklükte olacak.

Yalanı bir stratejik silah olarak kullanan kesimlerin yeni çalışma sahası göçmenler. Kaos amaçlı paylaşımlar, ajanslar marifetiyle üretilen senaryolar, çekilen kısa filmler, montajlı görüntüler, sahte istatistiklerle toplumun sinir uçlarına dokunuluyor. Hakikat yalan ile gölgeleniyor, kardeşliğimiz hedef alınıyor. Sürekli olarak sığınmacılar üzerinden provokasyon deneyenler, terör örgütü PKK'nın Suriye'deki katliamlarına, yıkımlarına, insanları göçe zorlamasına neden sessiz kalmıştı?

Balyoz ve Ergenekon davasını hatırlayın. Her iki davanın derinleştirilmesini isteyen isimlerden biri de Osman Kavala... Hatta çok sayıda aydın, sanatçı ve akademisyeni de örgütleyerek bildiri yayımlanmasını sağlayan, imza kampanyası başlatan da Kavala. Her iki davanın avukatlığını üstlenen CHP, ne değişti de Osman Kavala'nın en azılı savunucusu durumuna geldi? Kavala, Birçok ülkede kanlı darbeleri ve iç savaşları CIA adına organize eden George Soros'un yakın çalışma arkadaşı... Kurduğu faaliyet ağı ve gizli-açık desteklediği binlerce maaşlı elemanıyla özellikle kültür-sanat dünyasını yönlendiren gizemli bir isimdi.

Pençe Serisi operasyonlar ile teröristlerin ülkemize girmeye çalışacağı önemli noktalar kontrol altına alınmıştı, operasyon yapılmayan tek bölge olarak Zap bölgesi kalmıştı. İşte Pençe-Kilit Operasyonu ile Zap bölgesi teröristlerden temizlenmekte ve güvenliğin tam anlamıyla sağlanması için gerekli tedbirler alınmakta. Pençe-Kilit Operasyonu'nun başarıyla tamamlanması terör örgütü PKK'ya psikolojik olarak büyük zarar verecek olmasından dolayı ayrı bir öneme sahip. NATO'nun en büyük ikinci ordusu olma özelliğini taşıyan Türk Silahlı Kuvvetleri, envanterine giren yerli silahlarla hem gücünü hem de yurt içi ve dışında terörle mücadeledeki etkinliğini artırdı, gerçekleştirdiği başarılı operasyonlarla bunu belgeledi.

“Darbe olursa tankın önüne ilk ben dikilirim” diyen Kılıçdaroğlu’nun uçaktan indiği anda aksi bir tutum içerisine girmesi sizi rahatsız etmiyor mu? Üzüldüğünüzü biliyoruz. Mahalle baskısından gerçeği söyleyememeniz de bizleri üzüyor.  Görünür-görünmez yöntemlerle baskı altına alınmanız, Kemalizm maskesiyle aldatılmanız canımızı sıkıyor.

Soğuk Savaş döneminin geleneksel, katı, hiyerarşik terör örgütlerinin bütün yöntemlerini kullanan FETÖ ile mücadelede asla tavize yer verilmemelidir. Aynı zamanda toplum vicdanında yara açacak hatalardan da uzak durulmalıdır. Halkın üzerine mermi yağdıran, halen öldürmekten söz eden bir örgütle karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır.

Newsweek dergisinde üç hafta evvel yayınlanan makale, “Türkiye’de yeni bir darbe girişimi çağrısı” olarak değerlendirilmişti. Öyle olduğu da Trump’ın çelik ve alüminyumda gümrük vergisinin iki katına çıkarıldığını söyleyen açıklaması ve attığı tweetlerle netleşti. Peki, ilk net işaret Newsweek dergisinden mi gelmişti?

Çok partili hayatın ilk yıllarını incelemeyen yeni nesiller bugün Muharrem İnce ve CHP’nin medyayı hedef almasının perde arkasını göremeyebilir, anlamakta zorlanabilirler. Biz hatırlatalım: CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 2017 yılında kendisini eleştiren medya kuruluşlarını ve çalışanlarını tehdit etmiş, “Boynunuza ne takacağımı iyi biliyorum” demişti.

Yıllardır aynı gerilimden beslenenler, Taksim dayatması üzerinden kadim medeniyetin çocuklarını ayrıştırmaya çalışıyor. Adalet, hak ve alın terini hiçe sayan bu çevreler, 1 Mayıs’ta gerilimi öne çıkartıyor, emekçilerin beklentilerini ve taleplerini perdeliyor. Arşivlerde bulunan belgeler de bu iddialarımızı haklı çıkarıyor.

Evrensel hukuku çiğneyerek milleti vesayete mahkûm edenler; evrensel hukuka sığınarak hapis yatmaktan kurtuldu. Türkiye tarihi bir değişimin arifesinde darbecilerle hesaplaşma iradesini göstererek ise yüreğimizi rahatlattı, vesayet zincirinin halkalarını bir bir kıracağına bizi inandırdı.

Türkiye’nin sol şeridinde, ilkelerin nerede başladığı nerede bittiği, pragmatizmin etki sahası her zaman belirsizdir. Çünkü derin sol, ilkelerle değil ‘öteki’ne duyulan düşmanlığın etkisiyle hareket eder. PKK gibi yapılarla yakınlığının temelinde ise ortak ideoloji ve ortak düşman olgusu vardır.

Körfez Savaşı sonrası Kuzey Irak’ta “Kürtleri Saddam’dan koruma” adı altında, ilginç bir misyon ile konuşlandırılan Çekiç Güç’ün gerçek görevi PKK’yı büyütmekti. ABD aynı amacı “DEAŞ ile Mücadele” adı altında örgütün Suriye uzantısı olan PYD/YPG ile yürüttü. PYD/YPG’yi özel kamplarda eğitti, silahlandırdı, hedefleri doğrultusunda sahaya sürdü.

28 Şubatçılar FETÖ üzerinden kendilerini aklama gayretine girmişken, ilk günden bu yana yaptıkları ittifak açık ve nettir. FETÖ üzerinden aklanmayı düşünmek yerine itirafçı olup, yaptıkları işbirliğini deşifre edip, daha az ceza almayı denemelidirler.

İyiye, doğruya dair ne varsa karalıyorlar. Gerçeği magazinleştirmeye, çağın hastalığı fitneyi yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Direniş bitmemiştir. Tereddütsüz ve tavizsiz bir tarzla direnişi sürdürmeliyiz. Direniş, 15 Temmuz’dan ibaret değildir. İhanet tam manasıyla tüketilememiştir.

15 Temmuz darbe girişimi sanıklarının yargılandığı çatı davasında yürütülen psikolojik harbe, sanıkların yalanlarına yer vererek medya farkına varmadan destek oluyor. Sanıklara sorulan sorulara, delillere ve sanıkların mahkemede sergiledikleri oyunlara yeterince yer verilmiyor. Unutmayalım ki FETÖ darbe girişiminin stratejik bir başka ayağı mahkeme sürecidir.

“Kral çıplak” diyemeyen “kukla” bir Türkiye yok artık. Statüko ve vesayet değil, tarihimizde ilk kez millet, hür iradesiyle kaderini belirliyor. Dışardan gelen saldırılar kadar, içerdeki aymazlar eliyle, soylu ve kutlu yürüyüşün önüne set kurmaya çalışanları millet iyi tanıyor.

Gezi’yle başlayan 17-25 Aralık ve 15 Temmuz kanlı FETÖ darbe girişimleriyle devam eden dezenformasyonlar hain Beşiktaş saldırısıyla yine sosyal medyayı zehirledi.

1990’lı yıllara inerek FETÖ ile 28 Şubatçılar arasındaki bağlantılara mercek tutmalıyız. Yüzleşme belki ağır olacak ancak hesaplaşma, yüzleşme ile başlamaktır. Cevzet Soysal, Zehra Vakfı başkanı ve Hakyol Vakfı başkanlarının karanlık cinayet ve kazalara kurban edilmesinden başlamak mümkün.

Cumhuriyet gazetesinin operasyon manşetlerini ve subliminal mesajlarını unutanlar, “Özgür basına operasyon yapılıyor” diye bağırıyor. Ama aslı o değil. Bağımsız yargı, basın özgürleşsin diye Cumhuriyet gazetesini işgal eden anlayışla mücadele ediyor. Türkiye, Mısır olmasın diye medya darbeci genlerinden arındırılıyor.

Apo ve Gülen mektuplarında Türkiye’yi yaşanmaz bulduklarını söyleyerek küresel efendilerine vatanı şikâyet ederdi. Bakın Cemil Meriç ne diyor: “Vatanlarını yaşanmaz bulanlar, vatanlarını yaşanmaz’laştıranlardır”Onlara üst akıl tarafından verilen görev buydu: Vatanı yaşanamaz hale getirmek.