Tüm Yazarlar
Gülcan Tezcan Yazıları
Misyon filmlerine iyi bir örnek: Ayla
Gülcan Tezcan
Türkiye’nin tüm dünyadaki mazlum halklara el uzattığı bu dönemde sinemamızın Ayla ve benzeri yapımlarla sürece çok daha fazla katkıda bulunması gerekiyor. Sinemaya bu kadar büyük anlamlar yüklenmemesi gerektiğini düşünenlere ABD’nin Hollywood’u bir propaganda aracı olarak kullandığını tekrar hatırlatmakta fayda var.
III. Milli Kültür Şurası yaralara merhem olur mu?
Gülcan Tezcan
Toplumsal barışı mayalayacak, küreselleşmenin dayattığı tek tipleşmeye karşı kültürel çoğulculuğu güçlendirecek, üstenci bir dil yerine kuşatıcı ve kucaklayıcı bir anlayışla sanat üretimine zemin hazırlamak hayati önem taşıyor. Bu yaklaşımın sıkça dillendirildiği III. Milli Kültür Şurası’nda kültür politikaları üretme konusunda -yer yer saha tecrübesi görmezden gelinse de- olabildiğince katılımcı bir yaklaşımın benimsenmesi ümitleri artırdı.
Kültürel planlama için bir yol haritası
Gülcan Tezcan
İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı tarafından hazırlanan Yerel Yönetimler İçin Kültürel Planlama başlıklı rapor, kültürel belediyecilik düşüncesinin daha kapsamlı ve derinlikli bir fikri altyapıya sahip olmadan işlerlik kazanamayacağını göstermesi açısından önemli.
Oruç bilinci mi, solculuk güzellemesi mi? İftarlık Gazoz
Gülcan Tezcan
Gezi sürecinde daha da görünür hale gelen ‘antikapitalist Müslüman’ ve ‘Sol İslam’ tezlerinin sinemadaki karşılığı gibi duran İftarlık Gazoz bu haliyle naif bir büyüme hikâyesi eşliğinde Babam ve Oğlum tonunda ilerleyen ‘Biz ne güzel devrimcilerdik’ masalı olmaktan öte gidemiyor.
Kimlikli bir kültürel iklim için iki şifre: Yerli ve milli
Gülcan Tezcan
Ülkenin en üst makamının kültür ve sanata gösterdiği hassasiyet, yüklediği önem ve misyon, geniş kitlelerde yankı bulmuyorsa bunun nedenleri üzerine uzun uzadıya kafa yormak gerekir.
Artık kültürel iktidarı konuşalım mı?
Gülcan Tezcan
Her tür vesayeti ortadan kaldırdığı için geniş halk kitlelerinin desteğini alan AK Parti’nin yıkamadığı belki de tek vesayet kültür ve sanat alanında hâlâ hakimiyetini sürdüren yapı. Tam da şimdi AK Parti’nin hiç vakit kaybetmeden bu doğrultuda bir kültürel hamle gerçekleştirmesi kaybedilen zamanı telafi etmeye yetmese de en azından önümüzdeki sürecin verimli kullanılabilmesi için büyük önem taşıyor.
Esaslı bir film hikâyesi: MiT Krizi
Gülcan Tezcan
7 Şubat’taki büyük kırılma ve devlet içindeki paralel yapılanmayı ortaya çıkaran süreç sinemacıların iştahını kabartacak türden bir aksiyon içeriyor. Ama darbe girişiminde bulunulan AK Parti iktidarı ve hedef alınan kişi bugünkü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olunca elbette kimse oralı olmadı. İki yıl sonra elini taşın altına koyan ve Darbe filmini beyazperdeye taşıyan isim Avni Özgürel oldu.
Çok darbe yedik az film çektik
Gülcan Tezcan
Bu coğrafyadaki en temel çatışma konularından biri olan darbelerin nedeni, niçini, oluş süreci, toplumsal hayatta nasıl kırılmalara, gerilemelere, kopuşlara ve ayrışmalar yol açtığına dair esaslı filmlere ciddi ihtiyaç var. Zira darbelerin kimi durumlarda ‘haklı’ olduğunu düşünen sinemacıların yaptığı filmlerle ülkenin hakikatine ve demokratikleşme sürecine katkı sağlamak pek de mümkün görünmüyor.
Derdiniz sansür mü bağcıyı dövmek mi?
Gülcan Tezcan
Sektörün ‘sansür’ karşısında tek ses olması elbette sinema tarihimiz açısından gözyaşartıcı bir gelişme. Ancak bugüne kadar yaşanan gizli, açık pek çok sansür olayında sessiz kalmayı yeğleyen, sansüre gerekçe olan yönetmeliği değiştirecek irade geliştirmek yerine yıllardır ‘durumu idare etmeyi’ seçen sektörün bu tavrı çok da inandırıcı gelmiyor.
Çanakkale Destanı beyazperdeye sığar mı?
Gülcan Tezcan
Eldeki yekûna bakıldığında evet şimdilik Hollywood’un dev bütçeli, görkemli tarihi yapımlarıyla yarışabilecek çapta bir filmimiz yok. Ama epey yaklaştığımızı söylemek mümkün... Üstelik artık okullarda bölük pörçük arşiv görüntülerinden oluşmuş, korku filminden hallice belgeseller yerine gösterilebilecek o kadar da kötü olmayan, hatta epeyce eli yüzü düzgün bir avuç filmimiz var. Buna da şükür!
1915’i diasporadan okumak ya da ‘Kesik’
Gülcan Tezcan
Dünya prömiyerini Venedik Film Festivali’nde yapan film, yabancı eleştirmenlerden düşük not almıştı. Ülkemizde de sinema yazarları pek memnun ayrılmadı filmden. Hatta Akın’ın filmografisindeki en zayıf halka yorumları da yapıldı. Haksız da sayılmaz eleştirmenler zira ideolojik bir bakışa saplanıp kalan sanatçıların en iyi bildikleri işi yapamayacak hale gelmesi hayli sık rastlanan bir durum.